Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Ocak 2020

Hukuk siyasetin neyidir?

Bir televizyon kanalındaki tartışma esnasında Maocu-Kemalist rüzgârgülü bir zatın ağzından şöyle bir cümle dökülüvermişti: Hukuk siyasetin köpeğidir.

Sözün iğrençliğini bir tarafa bırakıp gerçeklik payını düşünecek olursak hak vermemek elde değil.

Evvela şu tespitlerde bulunalım: Siyasetten kastın iktidarın/gücün olduğu apaçık. Hukuktan kastın ise toplumları istenilen seviyeye getirmek için, toplum mühendisliğinde kullanılan “ideolojik” bir aygıt olduğu da besbelli.

Bunlar çağdaş zihniyetin muhkemleri.

Bunu ülke bazında değil bir de küresel bazda düşünecek olursak rüzgârgülünün ağzından çıkan bu ifadenin vahameti çok daha iyi anlaşılır sanırım.

Konuyu daha vazıh hale getirebilmek için Ali Şafak Balı tarafından kaleme alınan Hukuk Toplum Siyaset üzerine söyleşiler kitabında hukuk algısı üzerine yapmış olduğu bir tasnifle konuya girmenin faideli olacağı kanaatindeyim.

Sayın Balı hukuk hakkında üç algıdan söz eder: Olan hukuk, olması gereken hukuk ve yaşayan hukuk.

İlk ikisi insanlık tarihi kadar eski lakin son seçenek ise yeni bir olgudur.

Olan hukuk norm haline gelmiş olan hukuktur. Olması gereken hukuk ise tabii hukuk veya ilahi hukuk olarak nitelendirilen, pozitif hukukun ideali olan hukuktur. Bu hukuk insan eli mahsulü değildir. Norm haline gelmiş olan hukuk, bu hukukun yani olması gereken hukukun izdüşümüdür.

Kısacası “olan” hukuk düzenin devamını sağlarken, idealini hiçbir zaman unutmaz. O toplumu adam etmenin değil idesini/adaleti gerçekleştirmenin gayretindedir. İdeoloji yahut toplum mühendisliği gibi bir tasanın peşinde değildir.

Modern dünyada hukuk bu işlevini kaybetmiş, pusulasını yitirmiş, adalet ile bağını koparmış, ideolojik bir hüviyet kazanmıştır. İşlevi toplumsal mühendisliktir. Hukuk denince akla sadece olan /pozitif hukukun gelmesinin sebebi budur. Bu hukuk nasıl oluşturulur? Demokrasi neticesi bir siyasi kadro seçimi kazanır ve iktidarı elde eder. Egemenliğin sahibi olduğu söylenen halktan almış olduğu yetki ile yani “temsilcisi” sıfatıyla hukuku oluşturulur. Eskiden olduğu gibi gelenek, din, töre hukuka yön vermez. Çünkü bunlar modern dünyaya yük olan kaynaklardır. Daha doğrusu küresel bazda sahici egemenlerin istediği şekilde toplumların oluşmasının önündeki manialardır.

Bu nedenle Batı kendi hukukunu tercüme ettirerek dünyaya servis etmiştir. Tercüme hukukun yani hukuk resepsiyonunun arkasında yatan kaygı tamamen egemenlerin istediği şekilde tek tipleşmiş, tüketime hazır, istenilen kıvama getirilmiş toplumlardır.

Hukuk resepsiyonunun Batı açısından iki amacı vardır: İlki kapitalist dünyanın diğer halklarla kurmuş olduğu ilişkilerde Batının kendi dünya görüşüne uygun hukuk ile muhatap olmak istemesi, ikincisi ise hukukun dönüştürücü/ideolojik gücü ile toplumları çıkarlarına hazır vaziyete getirmesi. Çünkü çağdaş dünyamızda siyaset ve hukuk tek bir ideolojinin kapitalizmin çatısı altında birleşmiştir.

Bu olup bitene günümüzde “hukuk devleti” adı verilmektedir.

Gelelim son versiyon olan yaşayan hukuka. Bir toplumda geleneksel değerler ile “olan” hukukun dayattığı çağdaş değerler çatıştığı zaman halk pozitif hukuku atlayarak kendi bildiği hukukunu uygular. Buna verilebilecek bir örnek sivil itaatsizlik kavramıdır.

Rüzgargülüne tekrar gelecek olursak:

Günümüzde hukuk küresel bazda hâkim olan güçlerin köpeğidir. Yahut fahişesi. Bir başka ifade ile helvadan putu. İdeolojik hukukun, soyut ve ideal “adalet” gibi çıkar getirmeyen iştigaller ile mesaisinin olmadığı apaçık. Hukuk, bilimsel ve öngörülebilir bir gelecek adına dizayn edildiği için ideolojilerin çatışma potansiyeline yani sosyal-siyasal çatışmalara teşnedir. Oysa Sayın Balı’nın dediği gibi “hukuk yüzyıllardır insan vicdanlarında nitelik itibariyle çatışmaların değil uzlaşmaların aracı, güçlünün tahakküm vasıtası değil, itaati hakka dönüştürmenin tinsel dinamiği olarak yer etmiş; güçsüzün, zayıfın, haksızlığa uğrayanın haklarını teslim etmenin güvencesi olarak algılanmıştır”

Olaya bu açıdan bakacak olursak Maocu-Kemalist rüzgârgülü bu sefer haklı konuşmuştur. Tıpkı duran bir saat gibi...