Hukuk bilinci
Bir insanın sahip
olduğu en değerli şey, haklarıdır. Hayat, mülkiyet, hürriyet üçlüsü altında toplanan
haklar manzumesi sayesinde insan, onurunu ve hürriyetini koruyabilmekte,
hayatını gelişme içinde içerisinde sürdürebilmektedir.
Özdemir Asaf,
insan ve adalet arasındaki bölünmez ilişkiyi şu mısralarında ifade etmektedir:
“İnsansız adalet olmaz/ Adaletsiz insan olur mu?/ Olur, olmaz olur mu!/ Ama,
olmaz olsun./” Hakların öneminden dolayı 1967 yılından beri 10 Temmuz, Dünya
Hukuk Günü olarak kutlanmaktadır. Dünya Hukuk Gününün amacı hukukun üstünlüğü,
demokrasi ve hukukla sınırlanmış devlet konularında dünya toplumlarında bir
farkındalığın ve bilincin oluşmasını sağlamaktır.
Bütün
insanların adalete ve hukuka ihtiyacı vardır. Hukuk, bir azınlığın sahip olduğu
bir ayrıcalık değildir. Kişiye göre hukuk olmaz. Hukuk, herkes için eşit olarak
uygulanmalıdır. Rahmet Peygamberi, hukukun herkes için eşit şekilde uygulanması
gerekliliğini çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir: “Ey insanlar! Geçmiş milletlerin
ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onlar içlerinden itibarlı ve
zengin olanlar bir şey çalsa onu bırakırlar, zayıf biri bir şey çalarsa onu
cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, böylesine adi bir işi Mahzum
kabilesinin Fatıma’sı değil de kızım Fatıma yapmış olsa idi, muhakkak onun da
elini keserdim." Bütün insanlar, hayatlarını güvenli bir şekilde devam
ettirebilmek için hukuka ve adil yargılanmaya ihtiyaç duyarlar. Hukukun ve adil
yargılamanın olmadığı yerde güvenlik ve hürriyet yoktur.
Adalet,
güçlü olanın çıkar ve hakimiyeti için kullandığı bir araç değildir. Adalet,
güçlüden yana değil, haklıdan yanadır. Adalet için sultan, haklı olandır.
Kendini güçlü gören odakların adalet ve hukuk mekanizmalarına müdahalesi, haksızlıkları,
baskıları ve zulümleri doğurmaktadır. Haklıdan yana olan adaletin gerçekleşmesi
için hukukun üstünlüğünün mutlak bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Güçlülerin
sahte hukukunu önlemek için hukukun güçlü olması gerekmektedir. Maurice
Duverger, güçlünün hukuksuzluğunun hukukun zayıflaması sonucu oluştuğunu
söylemektedir: “Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli
olmaya başlar.” Güçlülerin çıkarlarını ve iktidarlarını koruyan yasalar, hukukun
üstünlüğünü değil, üstünlerin hukuku adı verilen aslında hukuk olmayan bir
zulüm sisteminin aparatları olmaktan başka bir şey değildirler.
Kur’an,
insanlar arasında hukuk bilincinin oluşmasına çok önem vermektedir. Kur’an,
emanetin ehline verilmesinin ve adaletle hükmetmenin Allah’ın emri olduğunu
ifade etmektedir: “Hiç şüphesiz ki Allah size, emanetleri ehline teslim
etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi
emreder.” (Nisa, 58) Kur’an, adaletten sapmanın veya adaletsizliğe neden olacak
söz, tutum ve davranışlar içine girmenin Allah katında tamamen reddedildiğini
ifade etmektedir: “Ey müminler, hak üzere durup adaleti yerine getirmeğe
çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şahitler olun. Velev ki
şahitliğiniz, nefsinizin yahut ana ve babanızla yakın akrabanızın aleyhinde
olsun, ister üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun.
Çünkü Allah, ikisine de; zengin ile fakire sizden daha yakındır. Onun için siz,
haktan yüz çevirip nefsin arzusuna uymayın. Eğer adalet üzere hüküm vermekten,
şahitliğinizde doğru söylemekten dilinizi bükerseniz veya büsbütün ondan yüz
çevirirseniz, şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Nisa, 135).
Allah rızasına uygun yaşamanın yolu hukuk ve adaletten geçmektedir.
Devletin bir
ideolojiye sahip olması, hukuk devleti prensibiyle bağdaşmamaktadır. Devlet,
bütün ideolojiler, kimlikler, mezhepler, inançlar ve yaşam tarzları karşısında
tarafsız olmalıdır. Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının işlerini adalete
uygun şekilde yerine getirmeleri için devletin tarafsız olması şarttır.
Devletin temeli adalettir.
Mahkemelerin
verdiği kararlar, kutsal değildirler. Her kurum gibi mahkeme kararları da
tartışılabilir ve eleştirilebilir. Mahkeme kararlarını değerlendirmede esas
alınacak ölçü insan hakları, bireysel hak ve özgürlüklerdir. İnsan haklarına ve
bireysel özgürlüklere uygun verilen mahkeme kararları beğenilmese bilse
tanınmalı, kabul edilmeli ve o kararların gerekleri yapılmalıdır.
Adalet ve demokrasi her şeyin temelidir. Hukuk ve demokraside ilerlemeden sahici anlamda medeniyette ilerlemek mümkün değildir. Ekonominin, kalkınmanın, ticaretin, bilimin ve üretimin gelişmesi, demokrasinin, özgürlüğün ve hukukun varlığına bağlıdır. Hukukun üstünlüğünün hakim olduğu yerlerde sahici anlamda insani kalkınma gerçekleşmektedir.