Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Şubat 2019

Hoşgörü ve medeniyet şehri; MARDİN

Dicle ve Fırat nehirleri arasında sarı bir şehirdir Mardin. Kendine özgü mimarisiyle sizi tarihi bir yolculuğa çıkarırken farklı dinlere kucak açmış tarihi ile size köklü bir miras sunar. Yukarı Mezopotamya’nın en eski şehri olan Mardin’in ufkunda Suriye topraklarını seyredersiniz. Hz. Ali’nin halifeliği döneminde İslam’la tanışan Mardin, o gün bugündür o şerefi göğsünde taşımaktadır. Mardinliler Milli Mücadele döneminde bile o şerefe zeval getirmemiş, İngiliz ve Fransız işgaline karşı kendini savunmuş ve milli direnişle şehri işgalden kurtarmışlardır. Şehrin adı “Kaleler Şehri” anlamı taşıyan Merde sözcüğünden mi, 3. yüzyılda içinde yaşayan Marde’lerden mi geldiği tartışıladursun, Arapça kaynaklarda adı Maridin olarak geçtiği kesindir.

Tarım, hayvancılık ve ticarete dayalı ekonomisi, buğday, arpa, nohut ve pirince dayalı ürünleri, domates, patlıcan, karpuz, kavun, üzüm ve nara dayalı sebze ve meyveleri ile bilinen Mardin, üzüm diyarı olarak nam salmıştır. Türkler, Kürtler, Süryaniler, Hristiyanlar, Araplar ve Ezidilerin bir arada yaşadığı şehirde camileri, kiliseleri ve manastırları yan yana görürsünüz.

Şehrin içinde gezmek kadar şehri uzaktan seyretmekte haz veriri insana. Tepeye oturmuş ve içine sahip olamadığımız kalenin etrafını çevreleyen yapılar dışarıdan üzüm asması görünümünde, bir ressamın fırçasından tuvale dökülmüş gibi sarkar tepenin eteklerine doğru. Şehir, camları dışında sarı renge bürünmüş yapılar arasında göğe doğru yükselen hoşgörü ve medeniyetin kaynağı olan minarelerle süslenir.

Her adımında ayrı bir tarihi yapı ile karşılaşırsınız şehirde. Medrese Mahallesi'nin kuzeyinde bulunan, Mardin'de hüküm süren son Artuklu Sultanı Melik Necmeddin İsa bin Muzaffer Davud bin El Melik Salih tarafından 1385 yılında yaptırılmış “Zinciriye Medresesi” karşılar sizi ilk önce. Hayran kalırsınız mimarisine. Dikdörtgen ve geniş bir alanı kaplayan, iki kat üzerinde avlu, cami, türbe ve çeşitli ek mekânlardan meydana gelmiş medrese, doğu ve batı uçlarındaki dilimli kubbeleri ve doğu tarafına rastlayan yüksek anıtsal portali ile çok uzaklardan bile dikkat çeker.

Gül Mahallesi'nde Melik Mahmut Camii'nin sağ arka tarafından yukarı çıkan merdivenlerin yanında yer alan “Hatuniye Medresesi” bir başka güzel yapısıdır bu şehrin. Günümüze kadar birçok değişikliğe maruz kalan medresenin ana eyvanı olması gereken mihraplı güney eyvanının kuzeyine bir revak bölümünü de içine alacak şekilde duvar çekilmiştir ve yapı cami olarak kullanılmaktadır. Ana eyvanda bulunan mihrap bezemeleri Artuklu Döneminin zengin taş işçiliğini gösterir. Hz. Muhammed’in ayak izlerine ev sahipliği yapan medrese duvarlarında nice hatıraları saklar.

İçinde MÖ 4000'den, MÖ 7. yüzyıla kadar olan dönemi kapsayan, yörenin tarihsel ve kültürel zenginliklerini yansıtan arkeolojik ve etnografik eserlerden tabletler, silindir ve damga mühürler, kült kapları, figürinler, metalden bızlar, takılar, seramikler, altın, gümüş ve bakır sikkeler, gözyaşı şişeleri ve kandiller, salonunda ise Mardin ve çevresine, bilhassa Midyat İlçesi'ne özgü gümüş işlemeciliğinin seçkin örnekleri olan kolyeler, küpe, bilezik, halhal, alınlık, saçlığın yanı sıra, eski giysiler, kılıçlar, kahve (mırra) takımları, hamam eşyaları, tespihler, ısınma araçları ve bakır eşyalar bulunan çok kültürlü taş kentin müzesi “Mardin Müzesi” paha biçilemez bir eser olarak geleceğe yürümektedir.

Avlulu olarak tasarlanmış, çarşı içindeki binalar arasında sıkışıp kalmış, dikdörtgen kesitli kalın taş payelerle mihraba paralel üç nefe ayrılan, Mardin camilerinin en eskisi olan Ulu Camiye avludan dört kapıyla giriliyor. Doğu ve batıdan iki kapıyla girilen avlunun kuzeyinde insan ömrünü simgeleyen geleneksel Artuklu çeşmesi bulunuyor. Çeşmenin şeklinde, suyun geniş ve dar kanallardan, yavaş ve hızlı akışıyla insan ömrü anlatılmış. Hayran kalınacak bir yapı.

Yöreye has baharatlar kullanılarak lezzeti arttırılan içli köfte, ırok, semburek, kitel raha, etli dolma, işkembe dolması, kuzu çevirme, kaburga dolması, lebeniyye, zerde ve kahiyat gibi geleneksel yemekleri ile özlere, tel haline getirilmiş gümüşü veya altını tahta üzerinde açılmış oyuklara kakarak ve gömerek yapılan bir süsleme sanatı olan telkârisi, yörenin kırmızı toprağının kullanıldığı testisi- çömleği, şehrin özel dokusunda yer bulan ve kendi adıyla anılan çarşısında yüzyıllardan beri varlığını sürdürmekte olan bakırcılığı, çok köklü bir geçmişe sahip olan oyacılık ve basmacılığı ile gözlere ve “Yola çıktım Mardin”e türküsü ile sözlere hâkim olur Mardin.