Hoşgörü nerede?
Bugüne kadar "Dershane" tartışmasından uzak durmaya çalıştım. Kıvırmadan sebebini söyleyeyim; çünkü tartışma zıvanadan çıktı! Kur'an Kursu, İHL, 28 Şubat kıyaslamaları derken iş, Efendi'mize dil uzatmaya kadar vardı maalesef. Gezicilerin kullandığı tüm argümanların dershane vesilesiyle Başbakan Erdoğan'a ve AK Parti kadrolarına yöneltilmesi, milyonlarca insanın gönlünü incitti.
Haber bültenlerinde saatlerce sadece bu konuya yer verilmesi, dünya medyasının bile ihtimamla takip ettiği Diyarbakır buluşmasının "Dershane tartışması"na kurban edilerek görülmemesi ise en azından haberci olarak hayret etmemize neden oldu.
***
Fethullah Gülen Hoca'nın başında bulunduğu Hizmet hareketinin alameti farikası nedir diye sorulacak olsa verilecek en doğru cevap, "Her konjonktöre uygun strateji geliştirmesi, birliği, beraberliği, kardeşliği bozmayacak yumuşak bir dil kullanmaya hassasiyet göstermesidir" diyebilirim.
Fiili ve postmodern darbe dönemlerinde bu stratejiyle, cemaatini hiç yara aldırmadan bu karanlık dönemlerden çıkarmayı başarmıştır Gülen.
Sözgelimi, 28 Şubat'ın o iğrenç baskıcı günlerinde Hoca, darbecilere "Eğer zararlı görüyorsanız buyurun okulların anahtarını verelim, devlet yönetsin" minvalinde teklifte dahi bulunabilmiştir.
***
Fakat 'Firavun', 'Diktatör', 'Nemrut' gibi ithamların havada uçuştuğu bu son tartışmada, hizmete yakın medyanın manipülatif yayınlarının ve bazı yazarlarının kullandığı dil, en azından "özür" gerektiren bir süreçten geçtiğimizi gösterdi.
Zaten Başbakan Erdoğan da önceki akşam Ahaber'de, "Cemaat mensubu kardeşlerimizin ellerindeki medya organlarıyla bize saldırmalarını, yadırgıyoruz" dedi.
Dinler arası diyaloga gösterilen sevgi ve hoşgörünün, en azından alnı secdeli AK Parti kadrolarından da esirgenmemesini istemek çok mu büyük bir taleptir?
***
Ki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, velilerden, öğretmenlere kadar konunun tüm paydaşlarıyla görüşülüp konunun yeniden ele alınacağını ve orta bir yol bulunacağını açıkladı zaten.
Ancak bu hiç dikkate alınmadan Başbakan Erdoğan'ın üstüne basa basa üç kez söylediği gibi hizmete yakın medya "Saldırıların" dozunu artırmayı sürdürdü.
Velev ki hükümet dershaneleri kapatmayı düşünerek çok büyük bir hata yapıyor. Bir yanlışın içinde diyelim. Buna rağmen varlığını, "diyalog", "hoşgörü", "kardeşlik" üzerine kurgulayanların, bu 'yanlış' tavra karşı yaklaşımı böyle mi olmalı? Yok eğer "Evet tam da böyle olmalı" deniliyorsa da şu soruyu sorma hakkımız doğar: Geçmişte her türlü iğrenç saldırılara muraz kalırken neden aynı tavır sergilenmedi?
***
Silivri'deki yaşlı komutanların içerde yatmasına bile yüreği dayanmayan bir gönül insanı olan Fethullah Gülen Hocaefendi, elinde olsa onların hepsini serbest bırakacağını söylerken, onun adına hizmet değil 'siyaset' yapan birilerinin de daha kibar bir üslup takınması çok mu zor?
***
İşin eğitim boyutundan çok siyasi boyutunu ve üslup sorununu konuşuyoruz sürekli.
Dershane meseleseni,
sınavların kaldırılmasını,
üniversitelerin kendi sınavlarını yapmasını,
sınavlar olmazsa dershanelerin kendiliğinden kapanacağını,
dershane konusunda dünyada tek ülke olup alemi kendimize güldürdüğümüzü,
devletin okullarının parasız dershanelerin paralı olması garabatini,
dershaneye her sene verilen milyarlarca dolarla yüzlerce üniversite yapılabileceği gerçeğini konuşamıyoruz bile.
Çünkü dediğim gibi iş zıvanadan çıktı!
FAKİR ÇOCUKLAR KOLEJE
Başbakan Erdoğan Ahaber'de, bugün dünyada örnek gösterilen sağlık reformunu eğitimde de yapmak için kolları sıvadıklarını fakat sürekli engeller çıkartıldığını söyledi. Erdoğan dershanecilere tekliflerini şöyle anlattı: "Sizde öğretmen talebi varsa bize verin. Biz bunları sınava da tabii tutmadan devlet okullarında istihdam edelim. Yok bunu da istemiyorsunuz. O zaman biz size arsa verelim, ucuz kredi verelim. Bütün bunların yanında vergide indirim, muafiyet sağlarız. Yeter ki gelin. Peki neden okula yanaşılmıyor da illa dershane deniyor?"
Başbakan, Sezer dönemindeki tekliflerini ise ilk defa ayrıntısıyla şöyle anlattı: "Cemaat mensubu olan kardeşlerim burayı hatırlasınlar. Biz dedik ki bütün okullara öğrenci gönderelim, bunların bedellerini biz ödeyelim hizmet alımı yapalım dedik. Danıştay bizi reddetti. Bizi yatırım yapmaktan kurtaracaktı. Binayı biz yapmamış olacaktık oralara bu öğrencilerimizi göndermiş olacaktık. Bu öğrencilerimiz de o zaman ne diyecekti gittim şu kolejde okudum diyecekti, parasını da devlet olarak biz verecektik.. O zaman ne dediler? AK Parti iktidarı cemaate kaynak sağlamak için bu adımı attı. Şimdi cemaat mensubu olan kardeşlerim bizim bu verdiğimiz mücadelede karşılığında da yediğimiz tokadı darbeyi acaba unutuyorlar mı?"