Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan
Ay dünyaya selam durdu ve dünya etrafında dönmeye başladı.
Dünya güneşe selam durdu ve hem
kendi etrafında hem de güneşin etrafında başladı ağır ağır, huşu ile dönmeye… Anlar
oluştu, saatler oluştu, günler oluştu. Aylar, mevsimler ve yıllar oluştu. Zaman
dedik adına geçip giden bu deveranın.
Ve sen geldin ya şehri Ramazan,
tıpkı 1399 yıl önce 14 Mart 624 tarihinde, hicretin ikinci yılında ramazanın
17’sinde Bedir gününde geldiğin gibi.
Lakin bu sene kalplerimiz kırıktı, elimiz,
kolumuz kırıktı. Boynumuz büküktü. 11 şehrimizde evlerimizin, barklarımızın
yıkıldığı gibi. Nice canlarımızı kaybettik yıkılan enkazın altında. Nice
umutlarımız söndü ufukta sönen gün misali. Kırık döküktük, sen bir umut olarak geldin
ya şehri Ramazan.
Sen gelmeden önce; yer gümbür gümbür
harekete geçti, dağlar yürüdü. Toprak yüklerini attı üzerinden, sallandıkça
sallandık. Ağaçlar eğildi yerlere kadar haşyetten. Binalar diz çöktü kapandı yüzüstü,
diz çöktü gökdelenler. Hatalarımızın bedelini ödedik. İhmallerimizin cezasını
çektik. Üç kuruş fazla kazanacağım hırsına kapılanların kurbanı olduk.
Milyonlar verdiğimiz evlerimiz mezarımız oldu bize ve sevdiklerimize.
Sen gelmeden önce; gök kaynadı adeta.
Bir yıllık yağışlarımız bir günde yağdı başımıza. Rahmet azaba döndü. Çamur
deryasında akıp gitti bizim sandığımız her şey. Evlerimiz sular altında kaldı,
sokaklarımız birer ırmak oldu sanki.
Sen gelmeden önce; yarım yaptığımız
her iş, ihmal ettiğimiz her şey, savsakladığımız, ötelediğimiz her tedbir gelip
yakamıza yapıştı. Tedbirsizliğimizin akıbeti ile yüzleştik. Adamsendeciliğin
faturasını canlarımızla ödedik.
Sen gelmeden önce; bir kez daha
müşahede ettik yaratanın karşısında aciz olduğumuzu. Böbürlenen nefsimiz,
tekebbür eden nefsimiz bir kez daha anladı bir hiç olduğunu.
Ve sen geldin ya şehri Ramazan. Mahzun
bir sevinçle karşıladık seni. Umutlandık birazcık. Bir nebze unuttuk acımızı,
sancımızı. Seni karşılama derdine düştük. Nefsimizi terbiyeye çekip tezkiye
edeceğiz diye heyecana kapıldık.
Ellerimizi ve gözlerimizi haramdan,
dillerimizi ve kulaklarımızı yalandan çekmeye azmettik. Nefsimizin açlığını
yine açlık ile terbiye etmek için kıyam ettik. Hakikate susuzluğumuzu susuzluk
ile gidermek için tüm niyetlerimizi, fiillerimiz, sıyam ettik.
Secdeye gelmek istemeyen
alınlarımızı secdeye mıhlamak için teravihlere koştuk. Kur’an’a sarıldık günlük
hayhuylardan. Hatimler, mukabeleler, itikâflar bekliyor bizleri. Sayende saf
saf kenetlendik birbirimize yeniden.
Manevi kirlerimizden arınmak için ellerimizi
senin manevi havzana uzattık. Senin bizlere getirdiğin huzurdan, sükûndan,
kutsiyetten nasibimizi alıp gönüllerimizi seninle inşiraha erdirmeye
niyetlendik.
Senin manevi havanı soluyup tekrar
ayağa kalkmaya niyetlendik.
Sahur vakti ateşböcekleri gibi teker
teker yanmaya başlayan hanelerimizin ışıkları gibi tek tek, fert fert uyanmaya
niyetlendik.
Bela ve musibetlerle, çoluğumuzla
çocuğumuzla, rızkımızla, makamımızla, sağlığımızla, bedenimizle, arzu ve
isteklerimizle, azgın nefsimizle sınandığımız şu dünyada sabrımızı seninle
cilalamaya niyetlendik.
Elimizi, dilimizi, gözümüzü,
gönlümüzü masivadan terke niyetlendik.
İmsak vakti sofralarımızı donatan
her nimete her zamankinden daha fazla, daha samimi bir iştiyakla şükre
niyetlendik.
Kulluğumuzu, sevgimizi, vefamızı,
sıla-i rahmimizi yeniden inşa ve ibdaya niyetlendik.
Günahlarımıza karşı nasuh bir tövbeye
niyetlendik.
Gıybetten, hasetten, fitneden,
yalandan, iftiradan, şirkten, isyandan velhasıl tüm kebâireden uzak durmaya
niyetlendik.
Namaza, niyaza, duaya, fitreye,
sadakaya, zekâta velhasıl kulluğun gereklerini bihakkın yerine getirmeye
niyetlendik.
Çocuklarımızı bu ulvi ibadete
alıştırmaya, onlara Yaratıcımıza hamdı öğretmeye, zorluklar ve musibetler
karşısında sabrı öğretmeye, havadan suya, ekmekten bin bir çeşit gıdaya kadar
insanoğluna bahşedilen tüm nimetlere karşı şükrü öğretmeye niyetlendik.
Eşimizle, çocuklarımızla,
komşularımızla, akrabalarımızla, din kardeşlerimizle seni idrake niyetlendik.
Fakirin, fukaranın, düşkünün
sofrasını, hanesini şenlendirmeye, gönüllerini almaya niyetlendik.
Rabbimizin “kütibe aleykümüs siyam”
emrine “lebbeyk ya Rabb” diye mukabelede bulunup vazifemizi gücümüzün yettiği
nispette ifaya niyetlendik.
Hoş geldin ey şehri Ramazan…
Tut bizi ey şehri Ramazan…