Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 May 2019

Hoş geldin, yâ Şehr-i Ramazan

CENNET’TE Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruçlular girer. O günde oruçlular nerede diye nida edildiğinde, oruçlular kalkıp oradan girerler. Oruçluların sonuncusu girdiğinde kapı kapatılır ve içeriye artık hiç kimse giremez.

“Ey hayır ve salah hilâli!..

Seni yaratan Allah Teâlâ'ya iman ettim. Şu ayı (Şaban'ı) götürüp bu ayı (Ramazan'ı) getiren Yüce Allah'a hamd olsun.

Allah'ım!..

Bu ayı bizlere emniyetle, imanla, selâmet ve selâmla bulundur” dua ve niyazını tekrar tekrar dillendirerek, “önünde Rahmet, ortasında Mağfiret ve sonunda Cehennem'den azad” bulunan uhrevî mevsime kavuşmanın tarifsiz hazzını gönüllerimizde hissetmeye başladık.

Hiç şüphesiz Kâlû Bela'dan beri üzerimizden eksik olmayan el; hilâlin görülmesiyle birlikte acılarımızı dindirmek, göz yaşlarımızı silmek, merhamet ve şefkatini arş-ı âlâya ulaştırmak için bir kez daha tecelli etti.

Cennet'in kapıları sonuna kadar aralanırken, Cehenneminki kilitlendi. Kötülükler mühürlenirken, iyilikler kölelikten azad edildi. Hazan yaprakları gibi dökülen ruhlar teker teker dirilmeye başladı.

Rahmet Peygamberi'nin hüzünlü ümmeti müjde!.. Müjdeler olsun, “11 Ayın Sultanı” Şehr-i Ramazan geldi.

Hoş eldin, 11 Ayın Sultanı...

Hayır ve salah hilâli eşliğinde beldemize hoş geldin...

Sana hicret etmeyi, sendeki faziletlerde vücud bulmayı ne kadar da özlemişiz; tıpkı ilk gelişin gibi.

Gözümüzün nûru, kalbimizin süruru sende kalmıştı, bizimle en son vedalaştığında.

Seninle buluşamamak, rahmet ve mağfiret ziyafetinden nasibdar olamamak vardı.

Fakat, ruhumuz bedenimizi terk etmeden, bir fırsat olarak geldin hanemize; ilk günkü gibi taptaze, ışıl ışıl parlayan hilâlinle.

Ve daraldığımız bir anda, yine her zamanki gibi rahmet, mağfiret ve müjdelerinle yetiştin imdadımıza.

Ey Sultanlar Sultanı!..

Ne çok hâtıran var benliğimizde. Hele o ilk hâtıranı unutmak, unutabilmek ne mümkün. Tarihler Miladî 610’u gösterirken, yine sen gelmiştin; acıları dindirmek, gözyaşlarını silmek, merhamet ve şefkat pınarlarını arş-ı âlâya ulaştırmak için. Sadece âlemlere rahmet olarak gönderilen Ahmed-i Muhammed fark edebilmişti, zifiri karanlık Mekke sokaklarından süzülen o eşsiz parıltını.

Sema hilâle eşlik ediyordu, melekler eşliğinde. Sokaklardaysa sapkınlıklar güzellikleri örtmüş, karanlıklar aydınlığa galebe çalmıştı. Zemzem yerküreye, sahibinin yetimi Rabbine iltica etmişti.

Ve onca kalabalıklar içerisinde, tahammülü tükenen sadece biri vardı; Ahmed-i Muhammed.

Tek çare vardı; o da firar etmek.

Nereye? Şirkten Tevhid’e, kölelikten özgürlüğe, karanlıktan aydınlığa, en dipten en zirveye.

Hira ve kutlu misafiri baş başalar...

Bekliyorlar; fakat umutsuz değil.

Bekliyorlar; fakat kendilerinden haberdar olandan habersiz değil.

Ansızın, gözyaşı rahmete, suskunluk cûş-u hurûşa dönüşüyor. Yaradanına yakarana, yakardıkça yaklaşana, perdeler birden bire açılıveriyordu.

Hira'nın kutlu misafirine, müjdelerin en güzeliyle bir misafir geliyordu; Cebrail.

Ve ardından sevgililer sevgilisine, “Ey Muhammed! Yaratan Rabbi’nin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku!..” (Alak Sûresi; 1-2) nidâsıyla sesleniyordu.

Hira’da uhrevî nidâlar birbiri arkasına yankılanıyor, her yankılanışta Mekke ve dünya sokakları aydınlığa kavuşuyordu. Hazan yaprakları gibi dökülen ruhlar, “ilk vahiy” ve “Son Peygamber” muştusuyla derin uykudan uyanıyordu. Ümitsizlik ümide, acımasızlık merhamete, şirk BİR’e iltica ediyordu. Müşrik ve putperestlerin sapkınlıklarıyla karanlığa gömülen dünya, seninle birlikte tekrar dalga dalga aydınlanmaya başlıyordu.

***

Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..

Sen rahmetsin...

Sen mağfiretsin...

Sen Cehennem’den azad olmanın şifresisin.

Sen “Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi”nin içinde barındıransın.

Sen Rahmet Peygamberinin “Resul”lüğünün şahidisin.

Sen tufan artığı nefislerin efsunlu rüyâdan uyandığı günsün.

Sen ölümden dirilmeye, uykudan ferasete, cehaletten aydınlığa, şeytanın şerrinden Yüce Yaradan’a mî’rac etme ânısın.

Ve sen; risaletin zirveye ulaştığı, manevî iklimin nûru “Oruç”, “Kur’an” ve “İbadet” ayı Ramazan’sın.

***

Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..

Hoş geldin, yâ Şehr-i Ramazan.

İlk gelişin gibi, uhrevî diriliş ve davetini kabul ettik.

“Kutlu Çağrı”nın ilk müntesipleri gibi Sen’de “yanma”ya geldik.

Yak bizi, ölümde dirilt bizi. Çünkü sen tutansın, tutturansın, mazlumların yüzünü güldürensin.

***

Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..

Hoş geldin, yâ Şehr-i Ramazan. Hiç gitme, kal yanımızda. Geçmişin derinliklerindeki hâtıraları hatırlat. Bize, O en sevgiliyi anlat. Tut, tuttur, senden güzellikler kalsın ruhumuzda.