Hoş geldin bebeğim
Hayatımızda ciddi değişikliklere neden olan birçok dönüm noktası oldu bugüne dek. Onlardan birini Salı günü yaşadık. 9 ay yolunu gözlemlediğimiz minik yavrumuz dünyaya geldi; onu kucağımıza aldık. Büyük bir heyecan, tarifi imkânsız bir duygu. İnsanı büyülüyor çocuğuna dokunmak, onunla göz göze gelmek, kucağına almak. İnanılmaz derecede etkiliyor insanı. Belki de dünyanın en güzel, en özel anı bir anne babanın çocuğuna kavuşması, onunla bütünleşmesi. Onun o masumiyeti, o günahsız hali karşısında içgüdüsel olarak onu korumak, kollamak refleksine giriyor insan. Zarar verir diye sevmeye bile kıyamıyor insan. Göz göze gelmek, bakışmak bile inanılmaz derecede derinden etkiliyor insanı. Bebeği kucağınıza aldığınızda, onu koklayıp sevdiğinizde 9 aylık bir süreçte çekilen tüm sıkıntılara, katlanılan tüm meşakkatli yollara değiyormuş diyor insan.
Onun o çaresizliği, acziyeti, masumiyeti ile
karşılaşınca güzel duyguların yanı sıra, bir de sorumluluk yüklüyor, “Anne/baba
olmanın hakkını layıkıyla yerine getirebilecek miyim?” diye soruyor kendine.
Tam da burada mükemmeliyetçi ruh devreye giriyor; en güzel, en özel
şekilde yetiştireceğiz. Yeri gelecek güneş olacağız; yüreğini ısıtacak,
etrafındaki buzulların erimesini sağlayacağız. Yeri gelecek yağmur olacak
yüreğini serinleteceğiz. Yeri gelecek gölgesinde dinleneceği bir ağaç olacağız.
Üstüne kötülükler yağmasın diye şemsiye olacağız. Zarar gelmesin diye kalkan,
geleceği iyi görsün diye bir çift göz, sağlıklı düşünebilsin diye akıl, karanlık
gecelerini aydınlatan birer yıldız, sırtını yaslayacağın bir dağ olacağız.
Belki de zamanı geldiğinde gerçekçi olup bunlardan hiçbiri olamadığımızı fark
eden sıradan bir ebeveyn olup vicdan yapıp kendimizi sorgulayacağız.
Pişmanlıklarımız, keşkelerimiz olacak belki de. Geriye dönük üzüntülerimiz
olmasın diye bol bol okuyup öğrenmeye çalışacak, görev ve sorumluluklarımız
neyi gerektiriyorsa onu hakkıyla, layıkıyla yapmaya çalışacağız.
Canım kızım, minik yavrum, Aylin Liya’m; Aramıza hoş geldin. O kadar güzel ve o kadar özelsin ki,
anlatamam.
Eğer dünyanın en ünlü ressamı olsam seni çizerdim.
Şayet dünyanın en ünlü şairi olsam seni yazardım.
Tüm dünyaca bilinen bir müzisyen olsam seni söyler, seni besteler, seni dillere
destan ederdim. Ama ben bunların hiçbiri değilim canım kızım. Saklamak ve sen
büyüdüğünde sana okutmak üzere, bir anı bir hatıra olsun diye amatör bir yazar
da olsam, olabildiğince profesyonel bir ruh ile köşemden duygularımı yazıyorum.
Evimize neşe, gönlümüze huzur getirdin. Sevgili yavrum;
geleceğe dair kaygıların, endişelerin hiç olmasın. Hep yanında olacağız annen
ile… Yeri gelecek seninle arkadaş olacağız, yeri geldiğinde annelik babalık
görevimizi yerine getireceğiz. Senin özgüvenli, başarılı, girişimci,
mücadeleci, neşe dolu bir çocuk olman için elimizden ne geliyorsa yapacağız.
Seni özgürlüğe götürecek ve içindeki dinamikleri ortaya çıkaracak her türlü
adımı destekleyeceğiz. Yürüyeceğin yolda dikenler de olacak, güller de. Yeri
gelecek düşecek, dizini kanatacaksın yeri gelecek mutluluklardan havaya
uçacaksın ama hiçbir zaman tek düze olmayacak hayat canım kızım. Yeri
geldiğinde eline yüzüne bulaştıracağın şeyler de olacak, yeri geldiğinde
profesyonelce, bir usta gibi üstesinden geldiğin şeyler de…
Sen büyüdükçe bize neşe vereceksin, biz sana güç
kuvvet olacağız sevgili kızım. Yüzündeki tebessümün azalmaması için ne
gerekiyorsa yapacağız. Büyüdüğünde onunla gurur duyacağımız bir kız, hayırlı
bir evlat, başarılı bir çocuk olacağına inanıyoruz. Başını asla yere
eğdirmeyen, onurla dik tutacağın ve övünerek “Bunlar benim annem babam”
diyeceğin kişiler olmaya çalışacağız. Bu uğurda ne yapmamız gerekiyorsa annen
ile el ele, gönün gönüle verip yapacağız. Gerekirse gecemizi gündüzümüze,
varımızı yoğumuza katıp senin geleceğini aydınlatmak için ortaya koyacağız. İyi
günde de, kötü günde de, doğrularında da yanlışlarında da her zaman annen ile
birlikte senin yanında olacağız.
Rabbim senin ve annenin ayağına taş değdirmesin
yavrum. Göz bebeklerim...