Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
SABRİ GÜLTEKİN
Mübarek zamanların en mübareği hoş geldin!.. Hayır ve salah hilali eşliğinde beldemize hoş geldin!.. Sana hicret etmeyi, sendeki faziletlerde vücud bulmayı ne kadar da özlemişiz; tıpkı ilk gelişin gibi. Gözümüzün nu00fbru, kalbimizin süruru sende kalmıştı, bizimle en son vedalaştığında.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
Seninle buluşamamak, rahmet ve mağfiret ziyafetinden nasibdar olamamak vardı. Fakat, ruhumuz bedenimizi terk etmeden, bir fırsat olarak geldin hanemize; ilk günkü gibi taptaze, ışıl ışıl parlayan hilalinle. Ve daraldığımız bir anda, yine her zamanki gibi rahmet, mağfiret ve müjdelerinle yetiştin imdadımıza.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
Ey sultanlar sultanı!.. Ne çok hatıran var benliğimizde. Hele o ilk hatıranı unutmak, unutabilmek ne mümkün. Tarihler Miladi 610'u gösterirken, yine sen gelmiştin; acıları dindirmek, gözyaşlarını silmek, merhamet ve şefkat pınarlarını arş-ı alaya ulaştırmak için. Sadece alemlere rahmet olarak gönderilen Ahmed-i Muhammed fark edebilmişti, zifiri karanlık Mekke sokaklarından süzülen o eşsiz parıltını.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
Sema hilale eşlik ediyordu, melekler eşliğinde. Sokaklardaysa sapkınlıklar güzellikleri örtmüş, karanlıklar aydınlığa galebe çalmıştı. Zemzem yerküreye, sahibinin yetimi Rabbine iltica etmişti. Ve onca kalabalıklar içerisinde, tahammülü tükenen sadece biri vardı; Ahmed-i Muhammed. Tek çare vardı; o da firar etmek. Nereye? Şirkten Tevhid'e, kölelikten özgürlüğe, karanlıktan aydınlığa, en dipten en zirveye. Hira ve kutlu misafiri başbaşalar... Bekliyorlar; fakat umutsuz değil. Bekliyorlar; fakat kendilerinden haberdar olandan habersiz değil. Ansızın, gözyaşı rahmete, suskunluk cu00fbş-u huru00fbşa dönüşüyor. Yaradanına yakarana, yakardıkça yaklaşana, perdeler birden bire açılıveriyordu.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
Hira'nın kutlu misafirine, müjdelerin en güzeliyle bir misafir geliyordu; Cebrail. Ve ardından; "Sen olmasaydın, Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım" dediği sevgililer sevgilisine: "Ey Muhammed! Yaratan Rabbi'nin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku!.."(Alak Su00fbresi; 1-2) nidasıyla sesleniyordu. Hira'da uhrevu00ee nidalar birbiri arkasına yankılanıyor, her yankılanışta Mekke ve dünya sokakları aydınlığa kavuşuyordu. Hazan yaprakları gibi dökülen ruhlar, "ilk vahiy" ve "Son Peygamber" muştusuyla derin uykudan uyanıyordu. Ümitsizlik ümide, acımasızlık merhamete, şirk BİR'e iltica ediyordu. Müşrik ve putperestlerin sapkınlıklarıyla karanlığa gömülen dünya, seninle birlikte tekrar dalga dalga aydınlanmaya başlıyordu.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
Sen rahmetsin, Sen mağfiretsin, Sen Cehennemden azad olmanın şifresisin. Sen"Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi"nin içinde barındıransın. Sen Rahmet Peygamberinin "Resul"lüğünün şahidisin. Sen tufan artığı nefislerin efsunlu rüyadan uyandığı günsün. Sen ölümden dirilmeye, uykudan ferasete, cehaletten aydınlığa, şeytanın şerrinden Yüce Yaradan'a mu00ee'rac etme anısın. Ve sen; risaletin zirveye ulaştığı, manevu00ee iklimin nu00fbru "Oruç", "Kur'an" ve "İbadet" ayı Ramazan'sın.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan. İlk gelişin gibi, uhrevu00ee diriliş ve davetini kabul ettik. "Kutlu Çağrı"nın ilk müntesipleri gibi Sen'de "yanma"ya geldik. Yak bizi, ölümde dirilt bizi. Çünkü sen tutansın, tutturansın, mazlumların yüzünü güldürensin.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..
Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan. Hiç gitme, kal yanımızda. Geçmişin derinliklerindeki hatıraları hatırlat. Bize, O en sevgiliyi anlat. Tut, tuttur senden güzellikler kalsın ruhumuzda.
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..