Hocam 'ODTÜ' mü?
Edebiyat öğretmenliği yaptığım
Ankara Laborant Meslek Lisesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile komşuydu. Güvenpark ile Milli
Eğitim Bakanlığı arasındaki duraktan Balgat ve Yüzüncüyıl mahalleleri ile
ODTÜ minibüslerinin kalkardı.
Semtlerin dolmuş güzergâhı farklı olduğundan yolculuğun yanlış olmaması
için ‘değnekçi’ adı verilen görevlinin yönlendirmesiyle bindiğimizde
şoförün ücreti eksik veya fazla almaması için parayı uzatırken ineceğimiz
durağı da söylerdik. Arkada oturanlar önlerindeki koltukta oturana, onlar da
sırayla bir öndekine ücretini uzatıp şoföre iletirdi. Böylesi bir yolculuğumda
omzuma dokunan gencin ‘Hocam, şuradan bir ODTÜ’ deyip ücretini avucuma
sıkıştırmasıyla şaşırmıştım. Bana ‘hocam’ diye hitap eden delikanlıyı ilk defa
görüyordum. Talebem değildi, kim olduğunu çıkartmaya çalışırken bir diğer
yolcunun önünde oturana ‘hocam’ hitabı meseleyi vuzuha kavuşturmuştu. ODTÜ kapısında güvenlik görevlisinin ‘kimlik
hocam’ sorusuna yeni kayıtlı öğrenciler şaşırmış olsalar da sonraki
günlerde birbirlerine ‘hocam’ dediklerini öğrenmiş olduk.
Geçtiğimiz günlerde bir vesileyle elimize ulaştırılan ODTÜ
HOCAM kitabının sayfalarında dolaşırken ODTÜ’lünün dolmuş şoförüne ‘Hocam
ODTÜ mü?’ sorusuna ‘daha ötmedi’ cevabınıtebessümle başlık
yapıvermek kolay oldu.
ODTÜ’ de sıkıntılarla geçen öğrencilik yıllarını da okuduğumuz Zekiye Demir’in
editörlüğünü üstlendiği ‘hayatlar/hayaller/hatıralar’ ile ODTÜ nün
hikâyesiyle yerli ve yabancı ilim insanlarını, siyasetin önde gelen isimlerinin
hayırla anıldığı kitabın sayfalarını çevirdikçe üniversite yıllarımı süzgeçten
geçirmiş oldum. O yıllarda üniversitelerimizde yaşatılan başörtüsü olaylarında
yaşadıkları, ODTÜ de sol fraksiyonların güç devşirmek adına öğrencilere yaptıkları
demokratik (!) zorlamalar dahil pespayelikleri yaşayan zihinlerden okuyunca
bildiklerimizi tashih etmemiz kolaylaştı.
Hatıraları okurken onların
yaşadıkları dönemlerde
ülkemizdeki siyasi olaylarla birlikte yakın tarih okuması da yapmış olduk. Anadolu’nun
değişik bölgelerinden gelip ODTÜ de okuma mücadelesi veren gençlerimizin
Ankara’da kullandıkları ortak cümle ‘ilk defa köyümüzden, şehrimizden ve
ailemizden ayrılmıştık’ gibi ortak paydada buluşunca yolumuzun kesişmesi gayet
normal.
Kitapta hatıralarını okuduğum gençlerin bir kısmı Ankara’da okul dışında kültürel
gelişimlerini ev sohbetlerinde sağladıklarını ancak uğrak yerlerinin başında
Türkiye Yazarlar Birliği’ni zikretmeleri hoşuma gitti. O yıllarda Hatay
sokaktaki küçük mekânda yüreği büyük ağabeyleriyle hasbihal ettiklerini hatta
onları karşılayıp ev sahibi konumuna gelmeleri için Yazarlar Birliği’nin yedek
anahtarını veren ağabeyleri D. Mehmet Doğan’ı hayırla yâd etmişler.
Geçtiğimiz aylarda covid virüsünden vefat eden Ak Parti milletvekili Ömer
İnan hocamızla yapılan sohbeti okurken gözlerimin buğulanmasına engel
olamazken, röportajlar dışında isimleri geçen Hilmi Güler, Cahit Bağcı,
İrfan Neziroğlu, Abdullah Cengiz Makas, Abdullah Çalışkan, Fikri Işık, Hüsnü
Demircan, Mete Gündoğan, Murtaza Ata ve Ruhi Açıkgöz gibi isimlerle
yolumuz kesiştiği çok olduğundan ‘kimler gelmiş, kimler geçmiş?’ diyorum.
Türkiye Yazarlar Birliği çatısı altında onlarla birlikte olmanın gururunu
perçinleyen Mustafa Acar, 2013 yılında Aksaray Üniversitesi
rektörüyken yazarlar birliğinden yol arkadaşlarını misafir ettiğinde mutluydu. Prof.
Dr. Mustafa Acar gibi dostlarımızın arttığını birliğin müdavimlerinden ve
bürokrasiden bildiğimiz Prof. Dr. Ömer Demir’in hatıralarını geçmişe
yolculukla okuduk. Cemalettin Tüney ile Ankara MÜSİAD günlerinde
başlayan sıcak dostluğumuzun TBMM de mesai arkadaşlığıyla
sağlamlaştığını belirtirken onun yazdıklarını karşımda konuşurcasına okuduğumu
rahatlıkla ifade edebilirim. Şu günlerde
TİKA Özbekistan ülke koordinatörü görevindeki Tüney’in performansını
sosyal medyadan takip ediyoruz.
ODTÜ günlerinde tanışma şansım
olmayan Ahmet Eroğlu ile Öz-Finans-İş Sendikası
Başkanlığı görevini yapmaktadır. Onunla yolumuz Fazilet Partisi Başkanı Recai
Kutan’ın özel kalem müdürü olduğu dönemde kesiştiğinde geç tanışma
meselesini sıcak dostlukla kapatmış olduk.
Altını çizerek ‘evet, böyle olmuştu’ dediğim cümleleri
ifade eden ODTÜ’lülerin tavsiye niteliğindeki sözlerinin gençlerin ‘kulağına
küpe’ olması dileklerimi tekrar ederken, başörtüsü nedeniyle öğrenim
hayatını zorlaştıran ancak bu zoru inanç ve değerlerine sahip çıkarak yarım
asırlık Türkiye portresini ortaya çıkaran Prof. Dr. Zekiye Demir’e
tebrik ve takdirlerimi gönderiyorum.