''Hizmet''e, ''Turizm''e güven olmaaaz!..
AVRUPA krizlere yuvarlanmış, “hizmet sektörü”ne yaslanan ekonomiler batma noktasına gelmiş…
Almanya ise kriz döneminde de büyümüş ve etkinliğini arttırmışsa…
“İşin başı da sonu da üretim” demektir.
Reel üretim.
Paradan para kazanmaktan değil, etiket oyunlarından değil, arazi ve dönüşüm rantlarından değil…
Dünyaya damgasını vurmuş “küresel üretim devlerine sahip olmaktan” geçiyor, “beka meselesi”ni aşmanın yolu!..
Bayram tatillerinin süresini ele alırken bile, “otellerin doluluk oranları”nı göz önünde bulunduran…
El oğluna maliyetinin az üzerine servis yapan…
“Hizmet sektöründe bizden iyisi yok abi!” diyerek kasılan memleket evlâtları, bu işlerin ne kadar güvenilmez işler olduğunu unutmamalılar.
Turizm için “bacasız sanayi” derler, bir yerde doğru da…
Sanayinin o türlüsüne “Gelse iyi olur ama bel bağlamak da olmaz” diye bakmalı.
“Hizmet sektörü”ne bel bağlayan ülkeler bir yerlere mahkûmdur…
Hizmet sektöründen gelenleri “reel sektörün” gelişmesine katkıda bulunan kaynaklar olarak görmelisiniz.
Bir vakitler efendim çok kafa yorduk bu turizm işlerine, o kadar ki “yüksek öğrenim”de bile “turizm” dedik!..
Gittik “turizm”i bitirdik!..
“Bacasız sanayi”nin sunacağı imkânların ne kadar büyük olduğunu…
Bundan daha elim ve de vahim olmak üzere “okumuş turizm elemanı” vasfına ulaşmamız halinde her bir derdimizi aşacağımızı söylediler…
Biz de inandık!..
Sonra sonra…
“Turizm”e kilitlenmiş ekonomilerin aslında mahkûm ekonomiler olduğunu gördük…
Turizm yumuşak karın, eloğlu “Turist göndermem haaa!” silahını takır takır kullanıyor icabında…
Kullandığı terör örgütleri bombaları tam da “rezervasyon” döneminde patlattığında turist gelmez oluyor…
“Hizmet”e bel bağlamış milyonlarca vatan evlâdı için işsizlik, iktidarlar için de “alaşağı edilme” tehdidi!..
Türkiye ağırlıklı olarak “hizmet” ve “inşaat” sektörlerine bağımlı olarak “büyüyen” bir ülke.
“Hizmet” sektörü çok kırılgan, özellikle turizm boyutuyla dış tesirlere, müdahalelere çok açık.
Turist çekildim mi bitti işte!..
İnşaat sektörü ise, içerideki paranın el değiştirmesinden, bir de “yabancıların” bizim gayri menkulleri ele geçirmesinden ibaret değilse de, bir ölçüde böyle!..
Tuhaf bir sektör; İstanbul ve Ankara’nın birkaç milyon liralık (Birkaç trilyon eski para hesabıyla) konutları (Pardon, rezi-dınsssları) peynir ekmek gibi gidiyormuş!..
Ankara’nın Sögütözü taraflarına bir bakın: Koca koca iş merkezleri, binlerce iş yeri, yeni yeni, her biri çok pahalı, kiralar çok yüksek, çevrilecek ne kadar çok iş varsa “reel üretimin” son derece sınırlı olduğu “Güzel Başkent”imde!..
Yani…
Bu inşaat işlerinden epeyce kazanan oldu, kimsenin kazancında gözümüz yok da hani…
İnşaat sektöründen özellikle son yirmi yıllık süreçte çok çok iyi kazan vatan evlâtları, bu kazançlarını “küresel markalarımızın” oluşması için kullanmış olsalardı…
Gönül bu, istiyor işte.
“Dik dik”, nereye kadar azizim!..
Efendim…
Bayram günü, Karadeniz’in güzelim kasabalarını, köylerini ziyaret ederken…
Bol bol “kahvehane”, gördüm…
Nice nargileci, margileci vesaire…
Reel sektör, var ile yok arasında bir şeydi…
Şöyle baktığımda, “tarıma dayalı sanayi” işleriyle uğraşanların, hayvancılık işleri yapanların oranı “binde bir” bile değil gibiydi.
Böyle bir vaziyet vardı.
Ankara meslek gereği ağırlıklı olarak vakit geçirdiğimiz yer, orada da “reel sektör”ün payı ihmal edilebilir boyutlarda…
Gerçek reel sektör patronlarının öyle birkaç milyon liralık “rezidınslardan” alacak durumları da yok…
Nasıl olsun ve niye olsun; olsa sermayeye katar, makinelerini yeniler, işlerini düzeltirler, vesaire…
Yani efendim…
Bugüne kadar nice güzel işler yapıldı, bazı alanlarda gerçekten de çağ atlandı…
Yollar, köprüler, geçitler, havalimanları ve tabii savunma sanayii alanındaki kayda değer atılımlar…
Bunlar iyi de…
Gönül büyük büyük markalar istiyor; Almanların koca koca markalarından bizde de olsun istiyor…
Bırakın Almanları, birkaç on yıl öncesine kadar “solda sıfır” konumunda bulunan ülkelerin oluşturdukları küresel reel sektör markalarından bizde de olsun istiyor…
“Hizmet sektörüne” bu kadar bel bağlamamış olmak istiyor.
“Reel sektörde küresel markalara sahip olma” hedefine ulaşmamızı sağlayacak bir “eğitim alt yapısı” istiyor…
“Oteller dolu öyleyse uzun tatile gerek yok!” yaklaşımını değil de…
“İşimiz çok, küresel reel sektör markalarımızı oluşturmak ve büyütmek için gece gündüz çalışmalıyız, bundan dolayı da öyle uzun uzun tatiller yapamayız!” diyen bir “bakış açısı”nı istiyor.
İstiyor da istiyor, gönül işte!..