Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Kasım 2023

​Hitler taktiği

Şiddet bulaşıcıdır. Şiddet gören şiddet uygular. Yahudiler İkinci Dünya Savaşı öncesi ve esnasında gördüğü şiddetin aynısını, hatta daha da fazlasını Filistinlilere uyguluyor. Dünkü, bombalanmış Gazze görüntüsü ile Piyanist filmindeki Yahudi yerleşiminin görüntüsü arasında ne fark var? Belki biraz daha fazlası: Çağın ruhuna uygun biçimde yenilenmiş savaş teknolojileri eşliğinde çocukları, kadınları, gençleri, yaşlıları öldürmek değil yalnızca; onların geride bıraktığı anıları, o anıların geleceğe taşınmasını somutlaştıran caddeleri, evleri, ağaçları, bahçeleri de yok ederek amacına ulaşmak ve orada, sadece orada durmak… Bu yok edişin bir boyutu daha var ki onu söylemeden geçmemeli: Hümanizm ve Aydınlanmadan başlayarak insanlığın ortak değerlerini yeni sentezlerle buluşturup daha güzel bir dünyada yaşamanın aracına dönüştürme uğraşı veren Avrupa kültürünün vardığı sefalet noktası. O da İsrail’in gece gündüz yukarıdan yağdırdığı bombaların arasında enkaza karışıyor ve dünyayı geçmişte olduğundan çok daha karanlık, çok daha vahşi, çok daha insanlık dışı bir gelecek beklediğini haber veriyor.

Bütün bunların arasında, bütün bunlara seyirci olarak istikbalin mahkemesinde sigaya çekilecek olan vicdanlarımız ağrıyor, acıyor, can çekişiyor. Dünyanın gözü önünde, kameralar ve canlı yayın eşliğinde, insan bir kez daha insanın “kurduna” dönüşüyor. İnsanlık bir kez daha insanlar tarafından katlediliyor. Sanki insanın amacı insan türüne son vermekmiş gibi modernleşmenin ürettiği imkanlar daha güzel, daha yaşanabilir, daha insanca bir dünya kurmak yerine, daha kötü, daha yaşamdan arındırılmış, daha hayvanca bir dünyanın hizmetine sunuluyor. Doğa bilimlerine mühendislik bilimleri de eşlik ederek insan soyunun son emarelerini de yeryüzünden silmenin mutlak aracına dönüşürken sosyal ve kültür bilimleri de o yok edişin meşru zeminlerini hazırlıyor, o yok edişe kültürel bir boyut ekliyor. Bir ülke, bir ulus, bir tarih, bir kitle, bir toplum göz göre göre çağın en vahşi savaş dinamikleri kullanılarak yok edilirken en duyarlı çevreler buna yönelik üzüntülerini ifade ediyor, diğerleri ya sessizlikle veya destek vererek refleks gösteriyor. Şiddet şiddeti besleyerek bugünden geleceğe barış umutlarını değil savaş korkusunu miras olarak bırakıyor. Çağın ruhu bir kez daha hak, adalet, eşitlik ve özgürlük söylemlerini buruşturup yıkılan evlerin enkazları arasına fırlatıp atarken haksızlığın, hukuksuzluğun, eşitsizlik ve köleliğin söylemlerini sessizce tedavüle sokuyor. Neresinden bakılırsa bakılsın utancın kararttığı bir dünyanın tam ortasında duruyoruz.

Frankfurt Okulu’nun kurucularından ve Eleştirel Düşüncenin önde gelen teorisyenlerinden biri olan Theodor W. Adorno, Minima Moralia adlı başyapıtında Hitler Nazizmi’nin Anti Semitik uygulamalarından bahsederken kendinden geçiyor ve -bir Yahudi olarak- yargısını şöylece karara bağlıyor: “Kurbanlar, normal insanlara ne kadar az benzerse, ne kadar esmer, ‘kirli’ ve göçmen tipliyse, uygulanan zulme duyulan öfke de o kadar azalır. İzleyiciler kadar suçların da doğasını aydınlatan bir etkendir bu. Belki de anti-Semitlerde algının toplumsal şematizasyonu, Yahudilerin insan olarak görülmesine izin vermeyecek türdendir.” Yazar o kadar haklı, tespitler o kadar yerinde ki! Evet, elbette Naziler Yahudi kıyımı yaparken onların en büyük destekleyicisi “Yahudilerin aslında insan olmadığına, en azından alt ırka mensup ve insanlığa zararlı bir tür olduğuna yönelik” içgüdüsel motivasyondu. Bir Nazi için Yahudi, dünyanın başına bela bir virüs, bir hastalık, bir leke anlamı taşıyordu ve belki de toplu kıyımlar, gaz odaları, aç-susuz bırakmalar, yaşlı-çocuk ayrımı yapılmadan yapılan vahşetin gerisindeki bütün uygulamaların gerisinde bu içgüdü yatmaktaydı. Yazık ki değişen hiçbir şey yok. Hitler’in Yahudilere uyguladığı soykırım yöntemlerinin aynısı kodlanarak bugün Netahyahu tarafından Filistinliler üzerinde denenmektedir. O gün bir Nazi için bir Yahudi neyi ifade ediyorsa bugün bir Avrupalı, bir Amerikalı veya bir Yahudi için bir Müslüman da aynı şeyi ifade ediyor. Avrupa’nın kan görme iştiyakını, şiddete olan potansiyel arzusunu İslam dünyasının üzerine boca etme stratejisi olan İslamofobiya Filistin’de öldürülenleri “zaten insan türünün aşağı varyasyonu” gibi gösterdiği için bu kıyıma dur diyecek tek bir ses çıkmıyor. Ancak kan görerek teskin olabilen Batı dünyası bu ihtiyacını Yahudiler eliyle Müslümanlara uygulanan şiddetten karşıladığı için Avrupa ya sessiz kalmakta veya Yahudi barbarlığını görmezlikten gelmektedir.

Theodor Adorno, sonuna kadar haklıdır: İnsana karşı işlenen her türden cinayetin gerisinde öldürülenlerin aslında insan olmadığı, daha aşağıda, daha altlarda bir yerdeki türlere ait olduğu biçimindeki sapık anlayıştır. Değilse bir hayvanı avlamak ile bir insanı öldürmek arasındaki çizgiyi nasıl silikleştireceksiniz? Dün Irak’ta çocukların üzerine bomba yağdıran pilotların rahatlığını, aşağıdakiler ölürken yukarıdakilerin kahkahalarını, bugün Filistinli çocukların üzerine bomba yağdıran Yahudi pilotların sevap işliyormuşçasına kendinden emin tavırlarını başka nasıl açıklayabiliriz ki? Daha geçen yıl, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminde sarışın, renkli gözlü bir spiker, “ama bu öldürülenler esmer, siyah gözlü, kara saçlı Ortadoğu ırkı değil ki, Rusya bizim gibi sarışın, renkli gözlü, bizden olan, insan olan insanları öldürüyor ve biz buna dur demeliyiz” demedi mi? Adorno’nun meseleye yönelik tespitinin sağlamasını yapmadı mı?

Bize gelince, kendini savunamayanları savunamamanın utancıyla sokaklara çıkıyor, “kahrolsun İsrail” deyip evlerimize dönüyor, görevini yapmanın konforuyla akşam kahvelerimizi yudumluyoruz. Mahallemizdeki çocuklar yetişkin, iri yarı kabadayılar tarafından dövülüyor, kadınlara laf atılıyor ve biz kenardan seyrediyor, gözyaşımızı içimize akıtıyoruz. Büyüklerimiz bu kötü insanlara, onursuzluğu bir deri altı kımıltısı olarak geriden geriye hisseden ama bunu deri üstü acı bir tebessümle savuşturan mimikler eşliğinde “etme eyleme, dokunma bu çaresiz insanlara” demenin bir adım ötesine geçemiyor. “İsrail insanlık suçu işliyor”muş! Hadi ya, öyle miymiş?..