Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2965.03
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Aralık 2021

Hissetmediğin yangını söndüremezsin

Her canlı gibi insan da fani... Dünyaya gelip az bir konaklamadan sonra gidiyorsun. Bazılarımız o kadar şanslı da olmuyor. Kimi bir anlık başını uzatıp bakıp geçip gidiyor. Kalanlardan çoğunun da maalesef başını sokacak sıcak bir yuvası ve bir ailesi bile olmuyor.

Bir akşam TV’ler, tarihi bir evin yangın haberini veriyor. Habere göre yangını madde bağımlısı kimsesiz çocuklar çıkarmıştı. O an aklımdan şöyle bir cümle geçti. Bir ailen yoksa sevgisizlik ve kimsesizlik her kötülüğü yaptırabilir. Bugün dünyayı yakan asıl yangın bu cümledir.

Tek sığınağımız Allah. Gençliği O’na yönlendirebilir ve o yolda tahkim edebilirsek kaybedilen her şeyi yeniden inşa edilebiliriz. Bunu bilen popüler kültür inançlarda ve insanlıkta büyük yangınlar çıkarıyor. Sahip olduklarınla ben güvendeyim deme. Zulme karşı koymazsan güvende değilsin. Günden güne her şey tersyüz oluyor!

Evet, dünya her geçen gün çekilmezliğe ve bir yaşanmazlığa doğru hızla ilerliyor. Nerdeyse her haneye uyuşturucu ve şiddet girmiş durumda. Sokaklarda gözü dönmüş veya kendinden geçmiş gencecik insan manzaralarından geçilmiyor. Dünyanın her köşesinde bu tür manzaralar var. Daha yaşlarının baharında gencecik insanlar ölüyor! Ocağına ateş düşen aileler üflenen bir mum gibi sönüyor! Sönen aileler için maalesef şu cümleyi kuralım: Hayatta hiçbir şeyin tadı tuzu yok. Yorulduk artık bu ağırlığı taşımaktan…

Malın mülkün, mevki ve makamın, şan ve şöhretin özetle her şeyin bir sonu var. Dünya yalan... Çocuğun, can paren zehirlendikten ve elinden kayıp gittikten sonra dünyalar senin olsa neye yarar ki! Hiçbir şey benimdir deme çünkü hiçbir şey senin değil…

Şu hikâyeyi bilirsiniz…

Nur yüzlü bir ihtiyar, Belh ülkesinin şanlı hükümdarı İbrahim bin Ethem'in muhteşem sarayı önünde durdu. Kapıdaki nöbetçiler, yanına yaklaştılar, "Ne arıyorsun ihtiyar?" diye sordular.

- Ben yolcuyum. Bu gece konaklayacak bir kervansaray arıyorum.

-Yanlış gelmişsin baba. Burası kervansaray değil, hükümdarımızın sarayıdır.

Nur yüzlü ihtiyar ısrar etti:

- Burada gecelemek istiyorum, Tanrı misafiriyim.

Nöbetçiler ne dedilerse onu ikna edemediler. Sonunda hükümdara durumu bildirdiler. İbrahim bin Ethem, "Gelsin bakalım tanıyalım şu ihtiyarı" dedi ve içeriye buyur etti. Ona sordu:

- Burası benim sarayım. Sen nasıl hükümdar sarayını kervansaray diye küçümseyebilirsin?

- Nöbetçilerin anlamadılar, sen de anlamıyorsun.

Burası kervansaraydır, istersen sana ispatlayayım.

- İspatlarsan seni burada misafir ederim. Yoksa cezaya çarptırırım. İhtiyar sorularını sormaya başladı:

- Kaç zamandır burada oturuyorsun?

- 3 yıldır.

- Senden önce kim oturuyordu?

- Babam; 10 yıl oturduktan sonra vefat etti.

- Peki, ondan önce kim, ne kadar oturdu?

- Dedem, o da 2 yıl hükümdarlık yaptıktan sonra öldü.

- Senden sonra kim oturacak?

- Herhalde oğlum oturur.

Bu cevaplardan sonra ihtiyar güldü ve sözlerini şöyle sürdürdü:

- Sana burasının kervansaray olduğunu söylemiştim. Deden geldi kondu geçti, baban geldi bir müddet kaldı gitti. Sen geldin, sen de gideceksin, yerine oğlun geçecek.
Bu gelip gitmeler devam edecek. Kervansaraylar da yolcuların gelip gittikleri yerler değil mi?

Yunus Emre’nin dediği gibi: “Mal da yalan mülk de yalan. Al biraz da sen oyalan.”