Hikayesi çok olan bir cami : Karaköy Yeraltı Cami
İstanbul, Beyoğlu ilçesinde Karaköy vapur iskelesinin olduğu Kemanski Caddesi’nde İstanbul’daki çoğu yüksek camiinin aksine üstelik alışılagelmiş dini mimarinin çok dışında yeraltında inşa edildiği için Yeraltı Camii adıyla bilinen bir Osmanlı camii bulunmaktadır. Bu camiye yıllardır giderim. Her gidişimde farklı bir hikayesini daha öğreniyoruz. Osmanlı döneminde bir müddet askeri depo olarak kullanılmış. İlk Türkçe ezan okunan camii olarak biliriz. Ama daha çok burada yer alan türbelerin her birinin farklı hikayesi vardır. Ayrıca camide Kâbe’nin Osmanlı dönemindeki son halinin maketini de görebiliriz.
HALİCİN ZİNCİRLERİNİN BAĞLI OLDUĞU CAMİ
Karaköy’de bulunan Yeraltı Camii, İstanbul’daki tarihi camiler arasında başka bir örneği olmayan bir yapıdadır. Bunun nedeni de burasının bir cami olarak inşa edilmemiş olmasıdır. Burası aslında İstanbul kuşatıldığı zamanlarda Bizanslıların Haliç ağzını kapatmak için gerdikleri ünlü zincirin kuzey ucunun bağlandığı Kastellion kalesinin bodrumudur.
Bugün bu yapıyı önemli bir yer kılan ise içerisinde bulunan sahabe kabirleridir. İlk başta mahzen olarak kullanılan yapı, daha sonra keşfedilen sahabe kabirleri nedeniyle ibadethaneye dönüştürülmüş. Cami içinde Emeviler döneminde İstanbul kuşatmasına katılan sahabeler Amr bin As, Vehb bin Hüseyra, Sufyan ibni Uyeyne (r.a.) ait olduğu belirtilen makamlar bulunmakta. Burada altını çizelim buradakiler mezar değil makamdır. Yani buraya gelip, kaldığı gördüğü için daha sonra 1. Mahmut tarafından sanduka yaptırılmıştır. Hatta 1.Mahmut caminin üstünde bulunan konağını da camiye vakfederek buraya cami yapılmasını istemiştir.
NE ZAMAN CAMİ OLDU?
Yeraltı Camii’nin günümüzde ibadethane olarak kullanılan yeri, Bizans döneminde Galata surlarının Haliç girişindeki büyük burcunun mahzenini oluşturuyor. Bizans’ın İstanbul kuşatması sırasında gemilerin Haliç’e girmesini engellemek için gerdikleri ünlü zincirin kuzey ucu, Galata Hisarı (Kastellion ton Galatou) olarak adlandırılan bu hisarın mahzen kısmına bağlanırmış.
Caminin bulunduğu yer Bizans döneminde Haliç’e çekilen zincirin bir ucunun bağlandığı mahzen olarak kullanılmış. Bu zincirin bazı parçaları günümüzde Deniz Müzesi’nde ve Harbiye Askeri Müzesinde sergilenmektedir.
İstanbul’un fethinden sonra mahzenin üzerinde bulunan kule yıktırılmış. Fatih vakfiyesi kayıtlarında “mahzen-i sultani” olarak geçen mahzen ise depo olarak kullanılmış. 17. yüzyıla gelindiğinde ise, mahzenin bulunduğu yerde sahabe mezarlarının bulunduğu dönemin alimlerinden birinin rüyasıyla keşfedilmiş. Mahzenin sahabe kabirleri dahil edilerek cami haline dönüştürülmesi I.Mahmud’un sadrazamı Bahir Mustafa Paşa tarafından 1753-1756 yılları arasında gerçekleştirilmiş.
Bir rivayete göre Mesleme b.Abdülmelik komutasındaki Emevi ordusu ile 672 yılında İstanbul kuşatmasına katılan ve şehit düşen Vehb bin Hüseyra ve Sufyan ibni Uyeyne (r.a.) bu mahzene defnedilmiş, defnedildikten sonra da kapılarına kurşun dökülmüş. Kurşunlu mahzen adı da buradan geliyor.
İÇERİSİ FARKLI BİR MEKANA SAHİP
Caminin bir Karaköy iskelesi, diğeri de Karaköy meydanı
tarafında olmak üzere iki girişi bulunuyor. Karaköy Meydanı tarafından girilen
çıkmaz sokağın bitiminde merdivenlerden inerek yapıya giriyorsunuz. Karaköy
iskelesi tarafındaki giriş ise neredeyse zemin ile aynı hizada. Yapının içine
girdiğinizde diğer camilerden farklı bir mekanla karşılaşıyorsunuz. Dikdörtgen
planlı yapının içinde 54 adet kalın taşıyıcı destek üzerine oturtulmuş tonoz
(yarım silindir biçiminde tavan örtüsü) bulunuyor. Karaköy Meydanı tarafında
bulunan çıkmaz sokaktan girildiğinde sağ tarafta demir şebeke içinde yer alan
camekan alanda iki makam kabri bulunuyor. Bu kabirler sahabeler Amr bin As ve
Vehb bin Hüseyra için makam olarak yapılmış.
Yapının ortasında sağ tarafta küçük bir oda içerisinde ise tek başına Sufyan ibni Uyeyne için yapılan makam kabri bulunuyor. Bu türbe odasına dar ve üzeri kemerli bir kapıdan giriliyor. Yüzyılın sonlarına doğru barut deposu olarak kullanılması sebebiyle infilak eden bu yapının da ancak cami olarak kullanılan bodrum katı günümüze ulaşabilmiştir.
Camiye dönüşümü
1453 yılında Osmanl fethinden sonra, 1640 yılında Nakşibendi şeyhi Şeyh Mehmet Efendi’nin gördüğü bir rüya üzerine sözde içerideki iki Arap şehidinin cesetlerini keşfedene kadar, burası mühimmat deposu için kullanılmıştır. Osmanlı döneminde yaratılan bir halk söylencesinde 672-677 arasında Arapların Konstantinopolis’i kuşatırken şehrin önünde şehit düşen Amr ibn As, Vahab b. Husayra ile Süfyan b. Ubayna’nın burada gömüldükleri iddia edilmiştir. Dahası bu şehitlerin mahzen içindeki gizli bir türbeye değerli eşyalarla birlikte gömülürken mahzen kapısının açılmasını engellemek için kapı kilitlerinin eritilmiş kurşunla kapatıldığı da rivayet edilmiştir. Bugün caminin arka girişine yakın bir yerde yeşil ışıkla aydınlanan odada yan yana yatan şehitlerin mezarlarını görebilirsiniz. IV. Murad (1623-1640) bu mezarların yanında bir cami inşa etmeyi düşünmüş fakat bu gerçekleştirilememiştir. 17. yüzyılda Evliya Çelebi seyahatnâmesinde o dönemde Kurşunlu Mahzen (Fatih vakfiyelerinde Mahzen-i Sultani) olarak anılan yapıyı “Hicret’in 92 senesinde Abdülaziz oğlu Ömer bir büyük kule yaparak ismini Kahr Kulesi koydu. Bazıları buraya Kahr şehri dediler. Hâlâ Kurşunlu Mahzen olan yeri onlar yapıp cami ettiler” sözleriyle tarif etmiştir. 1757’de Baş vezir Bahir Mustafa Paşa himayesinde bu yeraltı mekânı camiye çevrilmiş, uzun süre minaresiz olarak ibadet amaçlı kullanılmıştır. Minaresi sonradan 1. Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Yeraltı Camiinin üstünde Kurşunlu Köşkü denilen bir köşk bulunduğu ilk 1776’da mühendis Kauffer tarafından çizilen planlarda gösterilmiştir. Yeraltı Cami aynı zamanda 22 Ocak 1932’de, ilk Türkçe Kuran’ın okunduğu camidir.
Şimdi bu zatların kısaca hayatlarına göz atalım.
Amr Bin El-As (R.A)
Amr Bin As (r.a), Hz.Ebu Bekir döneminde, Güneydoğu
Filistin’in fethinde büyük başarılar sağlamıştır.Ecnadeyn ve Yermük
Savaşları’na da katıldı. Hz.Ömer(r.a) zamanında Filistin’i tamamen İslamiyet’in
hakimiyeti altına aldı. Kudüs’ün, Hz.Ömer’e teslimiyetinde büyük rol oynadı.
Kısa sürede İskenderiye’yi teslim alarak Mısır topraklarına hakim olmayı
başardı ve Mısır Fatihi ünvanını aldı.
Vehbi Bin Hüreyre (R.A)
Bir rivayete göre, İstanbul’un Mesleme komutasındaki ordu tarafından kuşatılması sırasında, şehrin önünde şehit düşen sahabeden Vehbi Bin Hüreyre Hazretleri, Yeraltı Cami’ne defnedilmiştir. Cami’nin içinde Demir parmaklıklarla bölünmüş olan iki ayrı türbe bulunmaktadır. Bu türbelerden birisi içinde iki, diğeri bir tane kabir bulundurmaktadır. İki kabri bulunduran türbelerden biri, Vehbi Bin Hüreyre Hazretlerine aittir.
Süfyan Bin Uyeyne (R.A)
Tabii’nin meşhurlarından olan Süfyan Bin Uyeyne Hazretleri,
Küfe’de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşında ilim tahsiline başlamış, seksen yedi
sahabe ile görüşüp bunlardan dinlediği yedibin hadis rivayet etmiştir. Ömrünün
son zamanlarına kadar, Hicazlılar’ın ilim öğretimiyle meşgul olmuştur. Bir
rivayetegöre, Vehbi Bin Hüreyre (r.a) gibi, İstanbul’un kuşatılması sırasında
şehit düşerek defin işlemi Yeraltı Camii içine gerçekleştirilmiştir.