HİÇBİR ŞEYE İNANMIYORUM
Körükörüne taraftarlık, aidiyet ve savunma gayreti ne kadar kötü bir şeydir. Nisyan ile malul olan beşerin ve özellikle bu beşer "bizimki" olursa tümüyle faziletlerini sıralayıp göklere çıkarmak; tam karşılığında öteki aidiyetlere de durmadan saydırmak ve yerin dibine geçirmek herhalde bir avam tarzı olsa gerektir. Hayatım boyunca bu avam tarzından uzak durmaya çalıştım.
"Avam tarzı" ile kastettiğim şey, sosyolojik açıdan tanımlanan bir avamlıktan ziyade bir kültürel, düşünsel konum ve tarzı anlatıyor. Doğrusu bu açıdan daha asil ve bilgece bir tarzı önemsedim. Bu tarz, insanların yanlış ve doğruya aynı anda imkanının olduğunu gören; dolayısıyla bir meselede hakikatin ortaya çıkmasını arzu eden yaklaşımı önceler.
Son dönemlerde yaşadığımız Cemaat-AK Parti arasındaki gerilim ve çatışmalarda bunu yine yaşadık. Çünkü daha önceki dönemlerde de her mevzu, bir şekilde geliyor ve taraftarlıklar biçiminde bir ayrışmanın içinden konuşularak gündemden çıkıyor. İnsanların aidiyetleri, nemalanmaları bu tartışmalarda taraf oldukları yerleri de belirliyor. Tabii ki bu arada "hakikat"i önemseyen insanlar da yok demiyorum. Ama maalesef bunlar azınlıkta.
Bu gerilim sürecini gazete ve internet haberlerinden takip etmeye çalıştım. Bir kere hiçbir gazete ve televizyonun verdiği haberleri ve yaklaşım tarzını, aidiyetleri ve pozisyon alışlarından bağımsız olarak değerlendiremiyorum. Evet, bunu bir türlü yapamıyorum. Peki bu durumda o kadar bilginin anlamı ne? Bunları nasıl değerlendirecek ve kime inananacağız? Cemaat taraftarı basın ve yayın organlarına bakarsan, "yolsuzluk"lar memlekette almış yürümüş ve son operasyonlar bunun bir göstergesi; Öyle üstelik paralel bir devlet yapılanması da yok. Hükümet yanında hareket eden gazetelere göre de, bu operasyonlar sadece hükümetin elini zayıflatmak için gerçekleştirildiğinden yeni bir darbe girişimidir; devletin içinde oluşan yapılar yargı aracılığıyla bu operasyonları gerçekleştirmektedir.
Bu açıklamaların ardından, elimizde iki anahtar kavram kalıyor. Birincisi; "paralel devlet"; ikincisi de "yolsuzluk". Tüm bu bilgilere bakarak yolsuzluk ve paralel devlet yapılanması konusunda insanlar ne düşünecek? Bazı gazetelere bakarak hiç yolsuzluğun olmadığını mı? Bazı gazetelere bakarak "paralel devlet yapılanmasının olmadığını mı? Alternatifli sorular şunlar: İkiside mi doğru? İkiside mi yanlış? Ya da hangisi doğru? Buradaki tavrımızın, herhangi birisini aklamak ya da karalamak olmak yerine hakikatin ortaya çıkması yönünde bir cehd ve gayret göstermek.
Hayat bir imtihandır diyoruz ya. Aslında süreçte ilerlerken önümüze gelen her şey bu imtihanın bir parçası. Bu imtihanların hepsini ancak "hakikat" yolunda sebat ederek geçebileceğiz. Aslında duruşumuzun sağlam olmadığı her bir aşama, başarısızlıkla geçmiş bir imtihan olacaktır ancak. Diğer yandan "hakikat" bir özveri ve saygı ister, özenle korunmak ve üzerine titrenilmek ister. Körükörüne savunmacılık ise, insanı hem kendisine hem de Allah'a karşı yabancılaştırıcı bir rol oynar.
Benim önemsediğim; bu süreç bittikten sonra, "müslüman"lıktan geriye ne tür anahtar kavramların kalacağıdır. Bu sürecin galibi kim olacak onu bilmiyorum ve aslında bununla direkt olarak da ilgilenmiyorum. Ama korktuğum şey; bu sürecin tek mağlubunun müslümanlık (İslam) olmasıdır.
Önümüzde müthiş bir dezenformasyon var. Zaten epeydir bu konularda yaşamakta olduğum travma doruk noktasına ulaştı: "Artık hiçbir şeye inanmıyorum."