Hiçbir şey kader değildir!
Birey, özgür, onurlu ve akıl sahibi bir varlık olduğunu unuttuğunda kaderciliğe, vurdumduymazlığa ve sorumsuzluğa köle olmaktadır. Aklını, özgürlüğünü ve onurunu yitiren bireyler ve toplumlar, coğrafyanın, anatominin, biyolojinin, kültürün, kimliğin, siyasetin, ailenin kader olduğuna dair sınırsız bir liste hazırlarlar. İnsanlar, akıldışı, ahlakdışı ve özgürlük dışı bir şekilde başlarına gelen her şeye kaderdir deyip işin içinden çıktıklarını sanırlar, ama aslında tam olarak içinden çıkılmaz bir bataklığa çakılmaktadırlar.
İnsan, hayatını, geleceğini ve davranışlarını belirleme gücüne,
yeteneğine, kapasitesine ve donanımına sahiptir. İnsanın her zaman için yaptığından daha fazlasını yapma gücü ve
imkanı vardır. Kişinin, yaptığıyla ve elindekiyle yetinmesi insan
onuruyla, özgürlüğüyle ve aklıyla bağdaşmamaktadır. İnsan, yaptığıyla yetinmek
yerine, daha fazlasını daha yaratıcı şekilde yapmanın tutkusu ve arayışı içinde
olmalıdır. İnsanın yaptıkları ve yapacakları için bir son yoktur. İnsanın
önünde sürekli yeni imkanlar, seçenekler ve fırsatlar vardır. Kişiye
düşen özgürce, akıllıca ve onurluca yeni ve yaratıcı bir durumun oluşması için
yeni tercihlerde ve davranışlarda bulunmaya cüret etmektir.
İnsan, tercihlerinde ve eylemlerinde özgürdür. Her yapmış olduğumuz
eylemin ve tercihin, bizi götüreceği kaçınılmaz bir son yoktur. Her yeni eylem
ve tercih, sürprizlerle ve belirsizliklerle doludur. Yapmış olduğumuz her
tercihi ve davranışı, sonu belirsiz bir macera olarak düşünmeliyiz. Tercihlerimizin
ve eylemlerimizin bizi kaçınılmaz bir sona götüreceği vehmine hapsolmak, bizi umutsuzluğa, atalete
ve çürümüşlüğe yöneltmektedir. Kaderciliğin en kötü tarafı, insan ruhunu,
umudunu, enerjisini ve tazeliğini köreltmesi ve öldürmesidir. Fatalizme
karşı özgürlüğü, yeniliği ve umudu
savunmak insan için ekmek, su ve hava kadar gereklidir.
Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, mesleki, ailesel ve düşünsel
ilgilerimiz ve ilişkilerimiz, tamamen yapmış olduğumuz tercihlerimizin ve
davranışlarımızın ürünüdürler. İnsanların yapmış oldukları ekonomik, sosyal,
siyasal, ekonomik ve kültürel tercihler karşısında
direnebilecek hiçbir güç yoktur. Tercih, tutum ve davranışlarımız
değiştikçe, hayatımızın her alanında da yeni durumlar oluşmak zorundadır. Değişmez
ve ezeli olan anlamlarına gelen fatum kelimesinden türeyen fatalizm ideolojisinin
en nefret ettiği şey, değişimdir. Fatalizm, değişim dışında her şeyi kader olarak dayatan ideolojinin, felsefenin
ve teolojinin adıdır. Fatalizmin aksine değişimin dışında kader olarak nitelenmeyi
hak eden hiçbir şey yoktur.
Tarih boyunca siyasal, sosyal, ekonomik, ve ideolojik güçler,
yaptıkları zulümleri, keyfilikleri, ahlaksızlıkları, ahmaklıkları, yıkımları
kader adı altında meşrulaştırmışlardır. Zulmün, yolsuzluğun, keyfiliğin ve
baskının kader adı altında meşrulaştırılması, insanlık tarihindeki en büyük
fitnelerin en önemli kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Tarihteki Emevi
diktatörlüğünün baskılarının, zulümlerinin, yolsuzluklarının ve
çürümüşlüklerinin kader adı altında meşrulaştırılmasına karşı çıkan Ma’bed
el-Cüheni, insanın tercih ve fiillerinden sorumlu özgürlük ve akıl sahibi bir
varlık olduğuna vurgu yapan özgürlükçü bir düşünür ve eylem insanıdır. Ma‘bed
el-Cühenî, Hasan el-Basrî’nin yanına
gelerek ona şöyle der: “Ey Ebû Saîd! Bu yöneticiler (Emevi yöneticileri)
Müslümanların kanlarını akıtıyorlar, mallarını alıp kullanıyorlar ve “Bizim
amellerimiz Allah’ın kaderine göre cereyan eder” diyorlar. Bunun üzerine Hasan
el-Basrî: “Allah’ın düşmanları yalan söylüyorlar” demiştir. Ma’bed el-Cüheni, kaderin
arkasına sığınılarak aklın, adaletin ve ahlakın ortadan kaldırılmasına karşı
çıkmış ve insanın eylemlerinde özgür olduğunu savunmuştur. Emevilerin baskıcı ve
kaderci ideolojisine karşı adaleti,
özgürlüğü ve ahlakı savunduğu için
Ma’bed, Emevi zalimlerinin en
vahşisi olan Haccac tarafından idam edilmiştir.
İnsanın görevi, hayatı canlandırmak, tazelemek, yenilemek ve
değiştirmektir. İnsanın hayatının amacı ve anlamı, ancak değişimle mümkündür.
Kadercilik, insanın hayatının amacını ve anlamını ortadan kaldırmaktadır. Bireyin
hayatını canlandırması için varlığını, bilgisini, birikimini, değerlerini,
tercihlerini akıl, özgürlük ve gerçek ışığında yeniden düşünmesi,
değerlendirmesi ve değiştirmesi gerekmektedir. İnsan, kendini değiştirdikçe
hayatına tazelik, canlılık ve dinamizm gelecektir.