Hicaz bölgesi; Uluslararası Olimpiyat Komitesi şeklinde yönetilmelidir
“Hacca gitmek başlamaktır, bitirmek değil; “Allah’a söz vermek”tir, “Allah’tan söz almak” değil; sorumluluktur, avantaj değil; tatbikattır, teşrifat ve tenzilat değil.”
Hac, İslam’ın beş temel ibadetinden birisidir. Bedensel ve
ekonomik fedakârlığı ve meşakkati gerektirdiği için hali vakti yerinde olan
müminlerin ömürlerinde sadece bir defa yapmakla sorumlu oldukları bir
ibadettir. Hac, dünya Müslümanlarının her yıl, uluslararası katılımlı, kültürel
ve sosyal sorunlarının konuşulup, tartışıldığı çözümler üretilmesini sağlayan,
genel bir kongredir. Daha doğrusu böyle olmalıdır.
Haccın menasiklerini ve manevi atmosferini yazan çok
olmuştur. Ben öğretilmiş ezberlerin dışına çıkarak gözlem ve deneyimleri
paylaşmak istiyorum. Bu kutsal beldeye, hac mevsiminde uluslararası anlamda en
geniş katılım oluyor. Dünyanın dört bir yanından her ülkeden ve coğrafyadan
Müslümanlar geliyor. Lakin hiç bir şekilde kongre veya ümmet buluşması için bir
gayret ve çaba görmek mümkün değil…
Arafat’ta başlayan meşakkatli kutsal yolculuk; “Hac
Arafat’tır” idraki ile tüm dünya Müslümanlarının katılımıyla, Arafat’ın
eteklerinde vakfeye durduk. Vakfe duası; kulun Allah’a ubudiyet ve acziyetidir.
Allah’ın ise, kula rahmeti ve mağfiriyetidir. Rahmet dağı eteklerinde yapılan
duaların kabul olması hepimizin ortak temennisidir. Rabbim sen kabul ve makbul
eyle.
Arafat’taki buluşmadan sonra, Müzdelife ve Cemerat yolculuğu
için yola koyulduk. Mahşerin provası belki de en çok buralar için
söylenebilinir.
Suudi Arabistan
yönetimi, hac güvenliği ve ulaşımı için, her ülkeye farklı bir gidiş yolu
belirlemiş. Türkiye için seçilen tercihli yollar maalesef uzun tünellerden
oluşuyor. Bu sebeple saatlerce yürüyorsunuz. Yaklaşık 15 km yol yürüyorsunuz.
Bu yolculuğa dayanamayan yaşlı ve hasta hacılar araçlarla otellerine
bırakılıyorlar. Gücü yetenler içinde son derece zor, meşakkatli ve çileli bir
yolculuk başlıyor. Km’lerce süren yolda dinleme ve durma imkanı yok. Sıcak ve
boğucu bir havada su içebileceğiniz istasyonlar yok. Tüm bunlara rağmen iman
gücüyle yaşlı ve genç hacılar büyük bir sabırla yürüyorlar. Müslümanların
bedenlerini yormak veya eziyet etmek haccın farzlarından değil.
Peygamber Efendimiz, zamanında o yollar binekler ile
geçilmiş. Bugün ki kalabalığa ve ulaşıma çözüm bulmak gerekiyor. Bunun çözümü de
“hızlı raylı sistem.” Pratikte bunun uygulaması var. Arafat ve Cemerat arasında
metro ulaşımı var. Ama sadece yerli halk kullanabiliyor.
Tek başına bu sorunların ve sıkıntıların çözümünü S. Arabistan
Hac Bakanlığından beklemek,
Müslümanların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu kutsal beldeler tüm
Müslümanların ortak mirasıdır. Bu sebeple bu organizasyonun da ortak akıl ve
kollektif bir çalışma ile yürütülmesi gerekir. Tüm sorumluluğu bir ülkenin
omuzlarına yıkmak belki de haksızlık oluyor.
Tıpkı olimpiyat şehirleri gibi Mekke ve Medine ‘de
kollektif, koordineli ve dinin yüklediği sorumlulukla çalışılmalı.
Her yıl bir ülke finans ve hizmet işini yapabilir veya
komisyonlar kurularak, her ülkeye bir sorumluluk verilebilinir. Bu şekilde
aksamalar, eksiklikler sadece bir ülkeye yüklenilmez.
Hicaz bölgesi olimpiyat şehirleri gibi hazırlanmalı. Bunun
son örneğini Arap Müslüman bir ülke olan Katar da gördük. Aynı iklim ve kültüre
sahip olan Katar, alkışlanacak bir ev sahipliği yaptı Dünya Kupasına. Gelişen
ve değişen dünyada artık hiç bir şey eskisi gibi değil…
Konforlu hac arayışında değiliz. Fakat müslümanların
bedenleri ve zihinleri bu kadar eziyet ve çile yaşarsa manevi görevlerini de
çok sağlıklı ve huşu ile yapamazlar. Şeytan taşlamaya giderken yaşadığı çile,
nefsindeki dirilişi ona his ettirmiyor.
Hacca tüm insanlık davet edilmiştir. Üzerlerine farz olan
mü’minler, bu ibadeti yerine getirmek için dünyanın her yerinden geliyorlar.
Milyonları bulan bu insan selinin en büyük sorunu ulaşım, trafik ve temizlik.
Doğrusu geçmiş yıllara göre temizlik bir nebzede olsa çözüm bulmuş. Ulaşımdaki
aksaklık sadece yabancılar için geçerli. Arafat’tan bir iki gün önce yabancı ülkelerin
servis otobüsleri kapatılıyor. Taksiler ve korsan taksiciler resmen servet
istiyorlar.
Bayramın 4. gününden sonra servisler çalışıyor. Harem ve tüm
çevresi için acil “hızlı raylı sistem” faaliyete geçirilmelidir.
Otobüslerin gürültüleri, egzozları ve çirkin kalabalıkları
bu kutlu beldeye yakışmıyor.
Metro sistemi ve düzeni şehrin trafiğine ve ulaşımına nefes
aldıracaktır.
Yaşanan tüm aksaklıklar ve sıkıntılara rağmen kutlu belde de
olmak bir ayrıcalıktır. Bunu orda sonuna kadar his ediyor ve yaşıyorsunuz.
Müslümanların kardeş olduğunu ve onu düşünen bir kardeşi olduğunu, susadığınız
ve acıktığınız bir anda uzatılan bir şişe su veya bir çörekle çok daha iyi
öğreniyorsunuz. Müslümanlar kardeştir, bizim ortak buluşma noktamız olan bu
kutsal beldelerdir. El birliğiyle ve güç birlikteliğiyle buralara ortak akıl
ile hizmet etmeliyiz.