Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.03
Gram Altın
3001.25
BIST 100
9422.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Ocak 2022

Hesabı verilebilecek kaynak kullanılacak

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati cumartesi günü ekonomist ve akademisyenlerle bir araya geldi.

Toplantıya katılan isimlerden büyük çoğunluğu sosyal medya ve televizyonlarda yaptıkları yorumlarla mevcut politikalara karşı muhalif olarak biliniyorlar.

Toplantıdan sonra gerek katılımcıların yaptığı açıklamalara gerek ise kaynaklarıma dayanarak yaptığım değerlendirmeye göre konuşulanların bugünün konusu değil yarını konusu olduğunu söylemek işten bile değil.

Ne demektir bu?

Vatandaşın şu anki derdi açıkça bir yıldır devam eden yüksek enflasyon nedeniyle ortaya çıkan fiyat istikrarsızlığı...

Yani bir hafta önce alınan ürünü bir hafta sonra aynı fiyata alamamak...

Bu her ürün için geçerli olmasa da çoğu üründe en fazla iki aylık periyotta fiyat değişimi yaşandığını markete giden herkes görüyor.

Fiyatlama davranışındaki bozulmada şüphesiz dolar kurundaki dalgalanmalara bağlı olarak ortaya çıkan maliyet değişimlerinin etkisi olduğu gibi hızlı fiyat değişimlerinden yararlanmak isteyen ve hatta stokçuluk yaparak fiyat artışını körükleyenlerin de etkisi olduğu ortada...

Vatandaşın, geliriyle daha önce temin ettiği yaşantıyı artık sürdürümez duruma gelmesinin ekonomi üzerinde negatif bir etkisi olduğunu söylemek bir hakkın teslimi olur.

Toplantıda bu konunun konuşulmamış olması çok ilginç.

Çünkü her gün ekranlarda ve YouTube hesaplarında vatandaşın hakkını savunduklarını dile getirenler dut yemiş bülbüle dönmüşe benziyor.

Demek ki tek dert karar vericiler tarafından muhatap alınmak ya da vatandaşın derdi üzerinden prim yaparak izlenme sayıları ya da oluşturulan popülarite ile kazanç sağlamak.

Bakan Nebati’nin toplantıda açıkça belirttiği gibi en az bir sene boyunca faiz artışı planlanmıyor.

Buna rağmen FED’in faiz artışına karşı hazırlık aşamasında olunduğu da anlaşılıyor.

Bakan Nebati’nin birinci önceliklerinin ara malı üretimi olduğunu söylemesi, aslında benim de onlarca yazıya konu ettiğim bu sorunun çözümü için artık niyetin ortaya koyulduğunu gösteriyor.

Yurt dışından yapılan ara malı ile üretilen ihracat malları Türkiye’nin istenilen başarıya ulaşmasının önünde büyük bir engel oluşturuyor.

Ara mallarını yerli üretmek zorundayız.

Ama bunu yapmak her şeyi yerlileştirmek demek değil.

Çünkü ne kadar istesek de her şeyi yerli üretim yapamayız.

Bunun da ekonomiye bir faturası var.

En belirgin örnek ise Almanya’nın tedarik zincirinden kaynaklı olarak bazı ürünlerin üretimini yerlileştirme planlarının GSYH’sında yüzde 10’luk bir düşüş yaşatacağını gerçeğinde saklı.

Düşünün her şeyi yerli üretiyorsunuz buna rağmen kaybediyorsunuz.

Çünkü bazı malların üretimi için nitelikli ve ucuz iş gücünü hemen sağlamanın zorluğu ile emtia ürünlerini temin etmek için lojistik maliyetininyüksekliği temel sorun.

Yani bir madene bağlı üretimi madenin bulunduğu bölgeye yakın bir yerde yapmanın sağladığı maliyet avantajı yerlileştirmek ile sağlanamaz.

Kardemir Karabük ya da Ereğli Demir Çelik’in kömüre yakın yerde kurulmasıyla üretim prosesindeki önemli bir ürün olan kömür maliyetinin taşınma yükünden büyük ölçüde kurtulunmuş oluyor.

Somutlaştırılan bu örnek gibi binlerce mal olduğunu düşününce yüzde yüz yerlileştirmenin ne kadar zor olduğu anlaşılıyor.

Yapılması gereken Türkiye’nin üretim gücüne uygun ürünleri tespit ederek ithalat konusunda en çok mağduriyet oluşturan ürünlere öncelik verilmesi.

Toplantı yapılan açıklamalara göre kamu bankalarına yapılacak 51,5 milyar liralık sermaye artırımı tamamıyla bu iş için kullanılacak.

Bankaların kredi kullanımında ortaya koydukları başı boş tavır ülkenin kaynaklarının heba edilmesine neden oluyordu.

Kamu banklarının üzerinden sağlanacak bu krediler ile teşvikler yoluyla ortaya koyulan imtiyazlar yerine, geri ödenebilir kaynaklar ile risk yönetiminin planladığı görülüyor.