Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.58
Gram Altın
2972.89
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Kasım 2018

Hermesçilik ve akıl

Son zamanlarda fark ettiyseniz Allah’ı ve Peygamber’i görme vakıalarında sayıca ne kadar çok artış olmaya başladı. Artık bir yerde “şeyh” unvanını elde eden veya gelecekte böyle olmayı düşünen kişiler önce Peygamber’i rüyasında gördüğünü söylüyor, daha sonra oradan sürekli bilgi akışını gündeme getiriyor ve nihayetinde Allah’a bile ulaşanlar var. Böylece “ben söylediklerimi kendimden söylemiyorum, bana söyletiliyor” türünden söylemlerle, sözün gücü artırılıyor.

Tarih boyunca Batınilikten tutun da hermesçiliğe kadar bu tür görüşlerin yaygınlaşmasına ve taraftar bulmasına hep rastlanmıştır. Sorunun birkaç boyutlu irdelenmesinde fayda var. Önce bu tür söylemlerin yaygınlaşmasının sebeplerine bakalım.

Din, metafizik ve gaybi unsurları içinde barındırır. En başta din, bir gaybe imanla başlar. Fakat metafizik ve gaybi unsurların bütünüyle dinin içini doldurması, bir müddet sonra dini tamamen irrasyonelle özdeşleştiren anlayışların yaygınlaşmasına varır. Yani din, bir takım mucizeler, olağanüstülükler ve gaybla ilgili durumlar olarak kendisini gösterir. Tarih boyunca insanların peygamberlerden mucize talep etmeleri de bununla ilintilidir. Bu durum, Peygamber’in vefatından sonra da devam etmiş, insanlar uçma, kaçma hikayeleriyle din ile mucizeyi neredeyse eşitlemişlerdir.

Bu tür anlayışlar, eninde sonunda bir tabiiyet ilişkisi yaratırlar. Yani sürekli yukarıdan bilgi alan bir “şeyh” ile onlara tabi olan geniş kalabalıklar. Açıkçası toplumuzda da dinin böyle anlaşılma biçimi yaygındır. Kula kul olmayı reddeden bir dini anlayıştan, nasıl bu kadar tabiiyet ilişkisi çıkmaktadır anlamak mümkün değil. Ama burada da ucuzcu bir din anlayışı ortaya çıkıyor: Fazla düşünme, tabi ol ve kurtul.

İkinci önemli sebep, bu tür görüşlerin yaygınlaşması, toplum hayatında akıl ve ilkelerle yaşama imkanının giderek daralması, geleceğe dair ümitsizliklerin artması; böylece hayatın öngörülemez olmasıyla ilintilidir. Meselâ; toplumlardaki mehdi beklentisi, ümitsizliğin zirve yaptığı zamanlarda üst seviyeye çıkar. Zaten gündelik sorunlarınızı halledebiliyorsanız, ilkeler işliyorsa; burada akıl rehberliğini yapar. Toplumda “işimiz Allah’a kaldı” sözü, artık aklın imkanlarının tükendiği bir durumu ifade etmek üzere söylenmektedir.

İnsanın bilgi elde etme yolları açısından yaşadığı kriz, tüm bunlarda hemen göze çarpmaktadır. Modern dünyaya geçişle birlikte vahyin reddi, ciddi bir krize sebep oldu. Akıl ve vahyin kendi sınırları içerisinde insan hayatında yer edindiği denge bozuldu. Postmodernliğe evrilirken vahiy yine insan hayatının dışında tutuldu, bununla birlikte akla ve evrenselliğe de elveda dendi. Postmodernlik, tarihte var olan Batınilik ve hermesçiliği doruk noktasına çıkardı. İrrasyonaliteler, mistiklikler havada uçuşmaya başladı.

İslam düşüncesi, tüm bilgi kaynaklarının dengeli biçimde kabulü ile oluşmuştur. Vahiy kadar insanın aklı ve sezgisel dünyası da bu düşüncenin oluşumunda ve insanın inşasında önemlidir. Fakat bu dengeyi parçaladığınızda önümüze ya kutsal metni literal okuyan anokronizme, ya insanı nicelleştiren bir rasyonelliğe ya da Allah ve peygamberle görüştüğünü söyleyen mistikliklere doğru kaymak çok zor olmayacaktır.

Bir kere daha tekrar edelim ki, rüya herkesi bağlayan bir bilgi kaynağı değildir. Rüyalar çoğunlukla da insanların sanrıları olabilmektedir. İnsanın mahiyeti ve kapasitesi Allah ile görüşmeye yetmez.

Ölçülülük her zaman önemli bir erdem olmuştur. Ölçü ve dengeyi bozmamak lazımdır.