HERKESİN BİR ÖĞRETMENİ VARDI
Bir harf ile başlayan yolculukta
sürekli öğrenme-öğretme eyleminin içindeyiz ve bir öğretmen ile muhatabız.
Dolayısıyla herkesin bir öğretmeni var ve devamlı bir öğretmene ihtiyaç
duyarız. İlk öğretmenimiz ise annemizdir. Bu vesile ile annelerimizi sonsuz selam
ve saygı ile selamlıyoruz.
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem
aslında insanlığın ilk öğretmenidir. Çağlar boyu da Allah, insanlığı
öğretmensiz bırakmamış. Öğretmenlik böyle kutsal bir meslektir.
İnsanoğlu
daha anne karnında iken bile öğrenmeye başlıyor. Sonra dünyaya gözünü açıyor ve
ilk sesle başlayan iletişim ile öğrenmeye başlıyor. Evet, anne ilk öğretmen
oluyor. Her an, her gün ilerleyen zaman ve öğretmen ihtiyacı… Her adımda, her durumda bir öğretmene olan
ihtiyaç var.
Bireysel başlayan bu süreç sonra
toplumsal olarak sürüyor. İnsanlık bir öğretmenin elinden geçiyor. Bir öğretmen
bir milletin çekirdeğini oluşturabiliyor. Çağları değiştiren büyük insanlar da
bir öğretmenin elinden geçiyor böylece.
Fatih’in de bir öğretmeni vardı ve hep yanında idi. Ne kutlu bir meslek
öğretmenlik!
Öğretmenliğin
insanlık tarihi kadar eski geleneği, birikimi ve değeri var. Bu değeri daima
kalbinde hisseden öğretmenlerimizi saygıyla anmak gerek.
Öğretmen; müşfik, yardımsever,
sabırlı, hoşgörülü, adaletli, birikimli, sevecen, sorumluluğunu bilen ve
kendisini sürekli yenileyen bir özelliğe sahip
olmalıdır. Böyle olmazsa bu mesleği sürdürmek de mümkün olamayacaktır.
İnsanı ve özellikle çocuğu sevmeyen
kişi öğretmen olamaz. Sevgi pınarı olmalı öğretmenin ağzı ve sürekli iyiliği,
güzelliği ve değerleri akıtmalı. Öğretmenlerimiz bu güzel vasıflarla anılmalı,
görülmeli.
Öğretmenlerimizin meslek hayatları
diğer mesleklerden oldukça farklıdır. Öğretmenler, ömür boyu unutulmayacak
hatıraları geride bırakır. Her insanın en güzel yılları, okul yıllarıdır.
İnsanın en güzel bu yılları sınıflarda, okul bahçelerinde geçmektedir. Bu
güzelliğe en çok da öğretmenlerimiz şahit olmaktadır. Hâliyle her öğrencinin,
her insanın hayatında yer alan tek meslek sahibi kişi öğretmenlerdir.
Dolayısıyla bir toplumun hafızasıdır
öğretmenler. Geriye güzel ve
unutulmayacak hatıralar bırakabilmek için de öğretmenlerimizin güzel işler
yapması ve güzel paylaşımlar gerçekleştirmesi gerekiyor. Yine iş öğretmene
düşüyor.
Öğretmen, sadece bireysel
sorumluluğu olan bir masa başı iş
yapmıyor. Onun toplumsal sorumlulukları da bulunuyor. Milletin millî değerleri
ve amaçları onun elinden geçiyor. Şuurumuz, tarihimiz, ahlakımız, sanatımız,
birliğimiz, dirliğimiz ve geleceğimiz onun elindedir, ona emanettir.
Öğretmenlik mesleği son
zamanlarda tartışma konusu oldu.
Özellikle öğretmenlerin atama biçimleri tartışılıyor. Öğretmenler girdikleri
yazılı sınavın sonunda bir de mülakata tabi tutuluyor. Aslında öğretmenlik
mesleği bir uzmanlık mesleğidir. Eğitim fakültesini bitiren bir öğretmenin
diplomasında bu yazmaktadır. Bunca eğitimden sonra öğretmenleri bir de sınava sokmak ve onları mülakata almak ne
kadar doğrudur? Lisans eğitimini alarak öğretmen olmaya hak kazanan gençlerimiz
geleceğini planlayamamakta ve karamsarlığa düşmektedir. Atılacak temel adım
şudur: Ülkenin ihtiyacı kadar öğretmeni eğitim fakültelerinden mezun etmek
gerekir. Fazla eğitim fakülteleri kapatılmalıdır. Buradaki akademisyenler, MEB ve YÖK arasında imzalanacak protokolle
öğretmenleri mesleki anlamda geliştirecek hizmetiçi eğitimlerde
değerlendirilmelidir. İstihdam fazlası akademisyenler, MEB tarafından kurulacak
akademilerde görevlendirilebilir.
Yeterli kadro açılmamasının bir
başka sebebi de okul sayımızın azlığıdır. Okul azlığından dolayı atamalarda
yeterli kadro ilan edilemiyor. Şayet yeni okullar yapılsa, buna ihtiyaç da var,
daha çok öğretmen atanacaktır.
Eğitim kadromuzun bir başka kanayan yarası da özel öğretim
kurumlarında çalışan öğretmenlerimizdir.
Asgari ücret şartlarında hizmet veren emekçi öğretmenlerimizin hakkını savunan
yok gibidir. Tamamıyla patronların vicdanına bırakılan on binlerce
öğretmenimizin sesini yetkililer duymalıdır.
Çocuklarımızı, geleceğimizi emanet
ettiğimiz öğretmenlerimizin beklentilerini, sosyal ve ekonomik haklarını çağın
şartlarına uygun şekilde revize etmek gerekir. Elbette son zamanlarda
öğretmenlerin haklarını iyileştirecek adımlar atılmaktadır da. Ancak bunlar
yeterli değildir. Öğretmenlik mesleği eskiden olduğu gibi tercih edilen bir meslek
olarak itibarını devam ettirmelidir. Bunu sağlayabilmek için de öğretmen
yetiştirme politikamız başta olmak üzere yeniden gözden geçirilmeli, bu alanda
fazla mezun verilmemeli, atama şartları daha şeffaf ve âdil olmalı, öğretmen
adaylarımızın devlete güvenleri zedelenmemeli, umutları ve idealleri
öldürülmemelidir.
Toplumu imar eden sanatkâr
öğretmenlerimizdir. Herkesin bir öğretmeni vardır. Öğretmen karanlığı
aydınlatan ışık, yolumuzu gösteren rehberdir.
Var olsunlar!