Herkes hazırsa Türkiye Yüzyılı başlasın
Bir seçim sürecini daha geride
bıraktık. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bu ikinci seçimi demokrasi
deneyimimize ve siyasal devlet hafızamıza birçok şey kattı. Yeni hükümet
sistemi; seçim süreçlerinin parlamenter rejime göre çok daha kurumsal olmasını
zorunlu kılıyor. Seçmen her şeyden önce, yürütmenin başı olarak yetki ile
donatacağı siyasinin; güçlü, basiretli ve güvenilir olmasını ve bunun yanında
mutlaka ortaya bir vizyon koymasını, bu vizyonun makul, kabul edilebilir ve
ayakları yere basan projelerle desteklenmesini bekliyor. Seçmen bununla da
yetinmiyor, ortaya sunulan projelerin gerçekleşebilmesine dair taahhütte
bulunan siyasi aktörde referans arıyor. Bu seçimde çok açıkça gördük ki
seçmen havada kalan, uçuk kaçık vaat politikalarına, zemine göre şekillenen
bukalemun siyasetine prim vermiyor.
Parlamenter sistemin seçim doğrularının
bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde itibar görmemesinin en önemli sebebi ise
hükümet sisteminde yetki verilen siyasinin meşruiyetinin doğrudan halka
dayanmasından kaynaklı gücüdür. Halk bu sistemde doğrudan yetkilendiren
olduğunun farkında. Dolayısıyla halk sadece kendisini yönetecek aday seçmekle
kalmıyor, verdiği destek ile aslında verdiği yetkinin sınırlarını da
belirliyor. Seçim kazanma gereklerine baktığımızda bu sistem de egemenliğin
kayıtsız şartız millete ait olduğu adeta tescillenmiş oluyor.
Yine bu sistemde seçilebilme
oranın en az yüzde 50+1 olması siyasilere millete verilen her sözün harfiyen
yerine getirilmesini zorunlu kılıyor. Kurumsal seçim taahhütlerinin yerine
getirilmesi yapısal ve biçimsel düzenlemeler ise zaman istiyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanın
seçilmesiyle birlikte kendisini zafere taşıyan seçim vaatlerini yerine
getirebilmesi için kurumsal ve liyakatli kadroları derhal kurması gerekiyor.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan karşısında
bir blok halinde hareket edebilme kabiliyetine haiz bir muhalefete karşı halkın
teveccühünü kazanarak ikinci kez Cumhurbaşkanı seçildi.
Akabinde TBMM de yemin ederek görevine
başladı. Devlet geleneğimizi, tarihimizi ve kültürümüzü yansıtan, göğsümüzü
kabartan bir resepsiyon düzenledi. Cumhurbaşkanımızın göreve başlama törenine,
81 ülkeden 50’si devlet ve hükümet başkanı olmak üzere 100’e yakın üst düzey
yabancı konuk katıldı. Düzenlenen programa çok sayıda yabancı ülkenin üst
düzeyde temsilci ile katılması Türkiye’nin son yıllarda izlediği ve kendisini
bölgesel bir güç konumuna getiren stratejik özerk dış politikasının bir sonucu
olarak not etmek gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu törende çok
önemli mesajlar verdi. Türkiye yüzyılının inşası için birlik ve beraberlik
mesajları kayda değerdi. Birlik ve beraberlik mesajları muhalefetin rövanşist
seçim vaatlerine karşı büyük bir zafer kazanmış Cumhurbaşkanın birleştirici bir
dil kullanması, gergin seçim atmosferinin geride bırakılması ve toplumsal
huzurun normale dönebilmesi açısından çok kıymetli.
CUMHURBAŞKANLIĞI YENİ KABİNESİ;
Cumhurbaşkanı programdan hemen sonra
yeni kabineyi açıkladı. Kabine için açıklanan isimler Erdoğan’ın seçim öncesi
ortaya koyduğu kurumsal vizyonun adeta bir yansıması gibi. Yeni kabine heyecan
verici, pekiştirici ve birleştirici bir düşüncenin adeta ete kemiğe bürünmüş
hali.
Heyecan verici çünkü iki istisna
haricinde yepyeni. Yenilik her zaman heyecan verir. Mental yorgunluğundan
sıyrılmış yeni kadrolar proaktif politikayı müjdeliyor. Şunu da yeri gelmişken
belirtelim, Kabinede ki isimler yeni ancak bu yeni isimler seçmenin memnun
olduğu siyasi çizginin tedrisatından geçmiş, kendini bu siyasi harekette
ispatlamış isimler. Yani tam tanımı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hep söylediği
gibi “kökleri mazide ati” bir yenilik.
Pekiştirici çünkü; bakanların her biri
seçim öncesi ortaya koyulan kurumsal vizyonu ve bu vizyona dayanak projeleri
gerçekleştirebilecek, her biri hem uluslararası hem ulusal arenada yetkin ve
liyakatli isimler.
Birleştirici çünkü; Sayın
Cumhurbaşkanımız konuşmasında Ahmedi Hani ve Yunus Emre felsefesinin
kendilerine rehber olacağını söyledi. Ahmedi Hani Kürt sosyolojisinin önde
gelen düşünürdür. Ahmedi Hani felsefesi Kürdü Kürt, Türk’ü Türk olarak kabul
eden yani her bir halkı kendi rengi kendi kültürüyle var olduğunu kabul eden
ancak birinin birine üstünlüğünü reddeden bir felsefeye dayanıyor. Temelini
“ümmet” anlayışından alan bir birliktelik ve kardeşlik felsefesi. Sayın
Cumhurbaşkanın bu felsefeye atıf yapması aslında son seçimde kendisini yalnız
bırakmayan Kürt sosyolojisine bir taahhüt içeriyor. Ayrıca kabine
Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına getirilen Cevdet Yılmaz ve Hazinenin başına
getirilen Mehmet Şimşek Kürt sosyolojisinde siyasi temsil için makbul ve talep
edilen isimler. Bu bakımdan da kabine birleştirici bir özelliğe sahip.
Sonuç itibari ile Türkiye
projelendirdiği Türkiye Yüzyılını gerçekleştirmek için yeni, dinamik ve liyakatli
kadroları vizyona çıkarttı.
Bu yüzyılın Türkiye yüzyılı olmasına
giden yolda, başta Sayın Recep Erdoğan gibi bir dünya liderimizin olması, ve
her biri görevlendirildiği hususta kendini ispat etmiş isimlerden kurulu
bakanlar ve liderinin arkasında dağ gibi durmuş, ülke menfaatini şahsi
menfaatine tercih etmiş, emperyalizmin tuzağını görmüş basiretli, vefalar necip
bir millet var.
O zaman Türkiye Yüzyılı başlasın…