Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2965.96
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Ocak 2023

Her yönüyle küçültülen Türkiye

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sona erdikten sonra özellikle Yalta Konferansı ile birlikte yeni bir dünya düzeni kurulmuştu. Devletlere roller dağıtılmış, onlara yeni dostlar, yeni ve tabi ki yapay düşmanlar, yeni hedefler, yeni görevler verilmişti.

Osmanlı gibi muazzam bir imparatorluğun yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti için ne tarihi ve kültürüyle, ne de nüfuzuyla bağdaşır bir yer verildi. Osmanlı ve sonrasında Türkiye’nin kayıpları sadece toprak ile sınırlı olsaydı bunun telafisi mümkündü. Batı’ya entegre edilen ve hiçbir zaman batılı olamayan Türkiye bütün iddialarından, medeniyet kodlarından, kültürel değerlerinden, hayallerinden kopartılarak “Batı’cı”laştırıldı. Bu, Osmanlı torunlarını yenidünya düzeninin patronajındaki ABD’ye yem etmekti, olduk.

80 yıl boyunca devlet olarak ve tabi ki okumuş, aydın, entelektüellerimizin -el an bile- Türkiye için biçtikleri rol “köprü” olmaktır:

Doğu ile Batı arasında köprü ülke Türkiye!

İnsanın ağlayası geliyor: Bu mudur yani?

600 yıl dünyaya hükmetmiş bir medeniyetin devamı ülkenin olması gereken yer “köprü” olmak mıydı?

Osmanlıyla birlikte Rus Çarlığı, Alman, Avusturya İmparatorlukları da yıkıldı, hangi devlet bizim düştüğümüz duruma düştü?

Bize reva görülen buydu: Siz bize tabisiniz!

İşin üzücü yanı bizimkiler de bunu kabul ettiler. Türkiye'nin kıblesini değiştiren güçler bununla da yetinmediler ve Türkiye'yi “küçüklüğe” mahkûm ettiler. Türklerin daha önce savaştığı ülkeler Rusya gibi, İngiltere gibi, Fransa, Almanya gibi büyük devletler iken bir sabah uyandığında artık Türkiye’nin düşmanı Yunanistan gibi sıradan bir ülke, Ermenistan gibi tokatlık devletçik, Rumlar gibi var ile yok arası bir topluluk olarak belirlenmişti. Ve bir de düşman olmadığı halde Arapları düşman bellettiler!

Bize küçüklüğü layık gördüler. Bizi küçük düşünmeye zorladılar. Ve biz de hedefimizi küçülterek idealimizi terk ettik.

Bu, Türkiye'nin bütün kazanımlarının, hayallerinin un ufak edilmesi demekti. Bundandır ki dönemin ABD Başkanı Eisenhower, “Türkiye’nin sanayi kurması doğru değildir. Unutmayın! Türkiye NATO ülkelerine tarım ürünleri satan bir ülkedir” dedikten birkaç hafta sonra (Aralık 1959) Türkiye'ye geldiğinde büyük coşkuyla karşılanmıştı.

21. yüzyılı Türkiye açısından kayıp asır olarak isimlendirirsek isabetli olur. Çünkü Birinci Dünya Savaşı esnasında yanında yer aldığımız devletler ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nda daha ağır bir yenilgi alarak düşmanlarına teslim oldukları halde 30 yıl sonra toparlanarak ekonomide, sanayi ve teknolojide dünya devi oldular. Almanya iki parçaya ayrıldı. Japonya bir tek askerle bile ordu kuramaz duruma düşütü, fakat bu ülkeler Radyo, televizyon, beyaz eşya, silah, modern tarım ve sanayi alanında dünyanın en büyük güçleri oldular. Türkiye ise kadınların çarşaf yerine etek giymesiyle, erkeklerin şapka-fötr ve fularlı olmasıyla uğraşarak vatandaşının inancını, ırkını, meşrebini kendisine düşmanlık sebebi ilan etti.

Artık geriye “bu düşmanla” mücadele etmek kalmıştı.

İşte millet aya giderken biz bu düşmanı bazen kanla, bazen sürgünle, bazen hapisle cezalandırdık. 80 yıl aralıksız bir şekilde mücadele alanımız vatandaşımızın tercihleri idi. Ta ki 2002 yılına kadar.

2002 yılının son haftalarından itibaren devlet vatandaşının inancını, tercihlerini, taleplerini, menfaatlerini esas alarak bugünlere geldi. Bugün artık yeni bir dünya var karşımızda:

Acımasızlığı bütün zamanlardan daha fazla,

Adalet alanında dünyanın en kötü dönemi,

İşin daha korkunç yönü, binlerce yıllık insanlık tarihinden bugüne kadarki bütün savaşlarda öldürülmüş insan sayısından daha fazlasını birkaç haftada öldürebilecek silahlara sahip zalim ve gözü dönmüş devletlerle aynı asırda yaşıyoruz.

Tam da geçmekte olduğumuz bu dönemde artık güçlü liderlerin olduğu devletler ayakta kalabilecek. Çok yakın bir gelecekte dünya sil baştan bir dünya haline gelecek. Bu süreçte öyle adımlar atılmalı ki, 20. Yüzyılda yaşadığımız acıları yaşamayalım, Yenidünya Düzeni bizi yutmasın ve süreç tamamlandığında sağlam bir şekilde ayakta kalabilelim.

Bunun için de 20. Asırdan çıkarmamız gereken dersler var. Tarih bu dersi veriyor, alana…