Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.16
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Ekim 2020

Her Yarış Bir Varış mıdır?

İnsanın kendi içinde beklemesi, kendi derinliğinde dolaşması güzelse de, nerede bulunduğunu kavrayabilmek adına, bazen merkezden uzaklaşarak dışardan bir bakışa sahip olması gerekiyor çünkü yaklaştıkça görüntünün bütününü kaybeden bir fıtrata sahip o… Bir penceresi olmalı bu sebeple insanın; çağının sabahını, gecesini, köşe bucağını izleyebileceği…

Eğitim ve adalet bir ülkenin iki temel ve önemli meselesi. Eğitimden yoksun bir adalet sağlanamayacağı gibi, adaletten uzak bir eğitim de düşünülemez. Gerçek bir adaletin eğitime yapılan yatırımla tesis edilebileceği şeklinde bir yorum bizi hakikatten uzağa düşürmez. Bu, pozitif ilmin yanında vicdanı, azmi, rikkati, merhameti, inceliği hülasa ruhu eğitmekle mümkün. İçinden geçtiğimiz süreç bize eğitim müesseselerinin önemini göstermenin dışında, eğitimin bir gönül işi olduğunu izah eden bir görünüm arz ediyor. Bunun yanında herkesin mütemadiyen şikâyet hâlinde olduğunu da söylüyor. Her şeyden ve herkesten şikâyet eden insanın bir tek kendisinden bizar olmaması tuhaf oysa o, pek çok meselede kendi talep ve tercihlerinin sonucunu yaşıyor. Eleştirirken suçlamamak, sorunu ortaya koyarken çözüm üreten bir mekanizmaya sahip olmak, ânın içinde beklerken geleceğe bakma yetisi kazanmak, konuşmak kadar bir derdin sahibi olmak önemli. Gördüklerini, dinlediklerini, okuduklarını içselleştiren insan çareyi önce kendinde arar, sonra kendinden uzaklaşıp nerede durduğuna, ne kadar yol alabildiğine ve alabileceğine bakar. “Her hâl tercümesi bir müdafaanâmedir. Kendimizi tanımak irfanın varabileceği en yüksek merhale.” diyor Cemil Meriç Jurnal’inde… (27.3.1983)

Mesela, “en iyi eğitimi almasını istediğimiz çocuklarımızın eğitimlerinde öncelikli sırayı aldığımızın farkında mıyız?” sorusunu kendimize sormalıyız. Kendimizden, kazancımızdan, enerjimizden, hayatımızdan verdiğimizi söylediğimiz çocuklarımıza ruhumuzun ne kadarını verebiliyoruz ya da gerçek manada bir vermenin içinde durabiliyor muyuz diye düşünmeliyiz. Onların şükür ve hayretlerini diri tutma hususunda ne derece bir muvaffakiyet sağlayabildiğimiz hususuna akıl yormalıyız. Her yarışın mutlak varış olmadığını önce kendimize izah etmeliyiz.

Büyük oğlumla zaman zaman takibe çalıştığımız dizi ve filmlerin altında yazılan yorumlara ve bu kısımdaki ağırlıklı fikirlere bakma ihtiyacı hissediyorum son dönemde. İzleyicilerin kendilerine yakın buldukları ve savunma gereksinimi duydukları olay ve karakterler, girdikleri tartışmalar, gerçekte olmayan bir kişiye olan bağlılıkları, saplantılı hâl ve duygu yoğunlukları dönem psikolojisini kavramama imkân tanıyor. Genellikle genç kuşağı temsil eden bu yorumların nasıl bir perspektifin ürünü olduğunu ve gençlerin körü körüne savundukları düşüncelerin altında yatan nedenleri tefekküre çalışıyorum ve üzgünüm, on dakika sonra tahammülümü yitirdiğimi fark ettiğim bu okumalar neticesinde kendimizi suçlamadan edemiyorum.

Alain “söz, kendini idareden aciz bir insandan, delik tencereden damlayan bir su gibi çıkacaksa, biz buna her şeyi açıkça söylemek meziyeti mi diyeceğiz?” diye sorar Söyleşiler’inde, “şu halde fazilet istemek ya da istememek kuvvetinde” diye ekler. Çocuklarımız söz ve eylemlerimizin aynası.

Kalabalığın sesiyle şekillenen, sosyal medyanın sokaklarıyla biçimlenen bir gençlik, yorum ve analiz kabiliyetinden yoksundur. Fikri, insanların çığlıkları üzerine inşa edilir. Dışarının tesiri altına çabucak girebilen ve gürültü zincirinin bir parçası olan gençlerin çokluğu, bizim tesirimizin azlığına delildir. Onların üzerinde gerçek bir etki bırakamayışımızın, yeterli bir vizyona sahip olamayışımızın göstergeleridir. Ömür takvimine düşünülmeden ve kendimize düşen sorumluluğun ağırlığını hissetmeden eklenen her gün de, bizi temelden, yani merkezden uzaklaştıran birer kayıp mesabesindedir. Bugün çocuklarımızın tâbi tutulduğu soru kitapçıklarına, yeni nesil sorularına göz gezdirirsek çoğalan malzemenin kaliteyi ne kadar aşağı çektiğini ve evlatlarımızın neyin içine hapsettiğini daha iyi idrak ederiz. Belki o zaman bir rantın dişlileri içinde ufalanan, bunalıp yorulan o körpe dimağları soktuğumuz yarışın taviz duraklarını da okuyabiliriz.

Selam ile