Her şeyin rengi çok değişir!
Sosyolojik olarak toplumdaki aile yapısını ele aldığınızda, birçok anne baba tutumunda çocuğunun psikolojik yönünden çok, başarısı üzerine odaklandığını görürsünüz. Bu tutum süreç içerisinde çocukta yıpranmalar, çöküntüler ve gerek aile içinde gerek okul içinde iletişim sorunlarının yaşanmasını beraberinde getirir.
Çocuğun okul iklimindeki
başarısını sadece ‘yüksek not’ olarak hedefleyen anne babalar, her nedense çocuklarının
huzuru, motivasyonu, sağlığı, arkadaşları ile iletişimi, akranlarına karşı
sergilediği davranışları gibi parametreleri okuyamıyorlar. Hangi anne babaya
‘çocuğunuz başarılı mı?’ diye sorarsanız direkt karne notlarını düşünerek
sorunuza cevap verir. Oysaki karnedeki notların yüksek olmasını etkileyen
motivasyon, huzur, iletişim, rehberlik gibi farklı parametreler de yok mu?
Söz gelimi bir öğrencinin
sınavdan yüksek not alacak kadar bilgiye ve donanıma sahip olması halinde, okul
iklimi içerisinde herhangi bir sebeple diğer arkadaşları tarafından dışlanması
ve ona karşı mesafeli davranmaları sonucu demoralize olması çocuğun sağlıklı
olarak odaklanmasını olumsuz etkileyecek ve derslerdeki başarısının düşmesine
neden olacak. Kaç anne baba çocuğunun okulda kantinde ne yediği, kiminle
arkadaşlık kurduğu, okulda hangi sırada hangi arkadaşın yanında oturduğu hangi
gün hangi derslere girdiği hangi derslerde söz isteyip takdir edilen bir
davranış sergilediği gibi psikolojik boyutu ile ilgileniyor acaba? Ya da ilgilenmesi
gerekmiyor mu?
Çocuğunun yüksek not
alması dolaylı olarak ilerleyen hayatında yüksek makam ve mevkilere gelmesini,
yüksek makam mevkilere gelmesi de yüksek paralar kazanmasını sağlayacağı yönünde
materyalist yaklaşımlar sergileyen anne babaların çocuklarına baktığınızda,
kendi anne babaları gibi süreç değil sonuç odaklı olduklarını görürsünüz. Dolayısıyla
bu çocuklar okul iklimi içerisinde yaşanan birçok olayda sonucu düşündüklerinden
ötürü süreç içerisinde arkadaşlarıyla sağlıklı iletişim kuramadıkları, sosyal
grup içerisinde benimsenmedikleri, empati duygularının gelişmediği, nezaket ve
hoşgörü kavramlarını kendi hayatlarında çok yaygınlaştıramadıkları sonucu
dışlandıkları, ötekileştirildikleri ve yalnızlaştırıldıkları bir tabloyla karşılaşırlar.
Çocuğun psikolojik hayatında travmalar, depresyonlar yaşanabilir. Bazı
çocukların bünyeleri bu olumsuz duyguları kaldırmayabilir. Aile içi iletişime
bağlı olarak kimi çocuklar yaşadıkları bu olumsuz duyguları anne babalarıyla
paylaşabilecekleri gibi kimi çocuklar bu durumu kendi anne babalarına
anlatmakta çekingen davranabilir. İşte bu nedenle her anne baba kendi çocuğunu
iyi gözlemlemeli. Her çocuğun gerçek mimarı anne babasıdır. Bu duyguyu her anne
babaya hissettiremiyoruz her nedense.
Aile içi iletişim,
çocuğun okul iklimi içinde yaşayacaklarını; çocuğun okuldaki iletişimi ve
sosyalleşmesi de aile iklimi içinde yaşayacaklarını etkiler. Her ne kadar
birbirinden bağımsız alanlar olarak görülse de esasında çok da yakında ve
dirsek temasındalar. Başarı dediğimiz şeyi sadece okul iklimine de indirgememek
lazım. Aile içi iletişimde; güçlü ve iradeli, ahlaklı ve nezaketli çocuklar
yetiştirmek de anne babanın başarısı olup çocuğun okuldaki ders başarısını,
arkadaşlarıyla olan iletişimdeki ve grup içerisindeki başarısını da doğrudan
etkiler. Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim; her ne kadar çocuk adına
görünse de, esasında okulda çocuğun elde ettiği her başarı anne babanın
başarısı, karşı karşıya kaldığı ve yüzleştiği her başarısızlık da anne babanın
başarısızlığıdır.
Yeterli ilgiyi gösteren
ve çocuklarıyla doğru iletişimi yakalayan, sorunlarına ortak olan ve çözüm
arayışlarında rehberlik eden anne babaların çocuklarına baktığınızda toplum
içinde liderlik özelliği sergiledikleri, grup içinde akranlarıyla sağlıklı
iletişim kurdukları, öğretmenleri ve arkadaşları tarafından takdir edildikleri,
mücadele ruhlarının güçlü olduğu, güçlü bir iradeye sahip oldukları,
empati-nezaket-hoşgörü gibi değerleri hayatlarına yansıttıklarını rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Zayıf ebeveynlik rolünü
üstlenen anne babalar her nedense çocuklarından güçlü bir davranış
sergilemelerini bekliyorlar. Her konuda olduğu gibi ebeveynler de dönüp
kendilerini okumaları gerekiyor. Çocukların sergiledikleri her davranış anne
babalar için bir dönüttür esasında. Doğru yapılan alanlarda iyi
yetiştirdikleri, yanlış yapılan alanlarda anne babanın zayıf kaldığı veya
yanlış tutum sergiledikleri anlamına gelir ki bunu görüp okuyabilen ebeveynler
kendilerini geliştirir; bu gelişim çocuğa da yansır ve o da gelişir.
Ne dersiniz sevgili anne
babalar; çocuklarımıza yüklendiğimiz kadar kendimize mi yüklensek,
çocuklarımızı okuduğumuz yargıladığımız kadar kendimizi mi okusak yargılasak acaba?
Her şeyin rengi çok değişmez mi?