Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Şubat 2022

Her şeyin rengi çok değişir!

Sosyolojik olarak toplumdaki aile yapısını ele aldığınızda, birçok anne baba tutumunda çocuğunun psikolojik yönünden çok, başarısı üzerine odaklandığını görürsünüz. Bu tutum süreç içerisinde çocukta yıpranmalar, çöküntüler ve gerek aile içinde gerek okul içinde iletişim sorunlarının yaşanmasını beraberinde getirir.

Çocuğun okul iklimindeki başarısını sadece ‘yüksek not’ olarak hedefleyen anne babalar, her nedense çocuklarının huzuru, motivasyonu, sağlığı, arkadaşları ile iletişimi, akranlarına karşı sergilediği davranışları gibi parametreleri okuyamıyorlar. Hangi anne babaya ‘çocuğunuz başarılı mı?’ diye sorarsanız direkt karne notlarını düşünerek sorunuza cevap verir. Oysaki karnedeki notların yüksek olmasını etkileyen motivasyon, huzur, iletişim, rehberlik gibi farklı parametreler de yok mu?

Söz gelimi bir öğrencinin sınavdan yüksek not alacak kadar bilgiye ve donanıma sahip olması halinde, okul iklimi içerisinde herhangi bir sebeple diğer arkadaşları tarafından dışlanması ve ona karşı mesafeli davranmaları sonucu demoralize olması çocuğun sağlıklı olarak odaklanmasını olumsuz etkileyecek ve derslerdeki başarısının düşmesine neden olacak. Kaç anne baba çocuğunun okulda kantinde ne yediği, kiminle arkadaşlık kurduğu, okulda hangi sırada hangi arkadaşın yanında oturduğu hangi gün hangi derslere girdiği hangi derslerde söz isteyip takdir edilen bir davranış sergilediği gibi psikolojik boyutu ile ilgileniyor acaba? Ya da ilgilenmesi gerekmiyor mu?

Çocuğunun yüksek not alması dolaylı olarak ilerleyen hayatında yüksek makam ve mevkilere gelmesini, yüksek makam mevkilere gelmesi de yüksek paralar kazanmasını sağlayacağı yönünde materyalist yaklaşımlar sergileyen anne babaların çocuklarına baktığınızda, kendi anne babaları gibi süreç değil sonuç odaklı olduklarını görürsünüz. Dolayısıyla bu çocuklar okul iklimi içerisinde yaşanan birçok olayda sonucu düşündüklerinden ötürü süreç içerisinde arkadaşlarıyla sağlıklı iletişim kuramadıkları, sosyal grup içerisinde benimsenmedikleri, empati duygularının gelişmediği, nezaket ve hoşgörü kavramlarını kendi hayatlarında çok yaygınlaştıramadıkları sonucu dışlandıkları, ötekileştirildikleri ve yalnızlaştırıldıkları bir tabloyla karşılaşırlar. Çocuğun psikolojik hayatında travmalar, depresyonlar yaşanabilir. Bazı çocukların bünyeleri bu olumsuz duyguları kaldırmayabilir. Aile içi iletişime bağlı olarak kimi çocuklar yaşadıkları bu olumsuz duyguları anne babalarıyla paylaşabilecekleri gibi kimi çocuklar bu durumu kendi anne babalarına anlatmakta çekingen davranabilir. İşte bu nedenle her anne baba kendi çocuğunu iyi gözlemlemeli. Her çocuğun gerçek mimarı anne babasıdır. Bu duyguyu her anne babaya hissettiremiyoruz her nedense.

Aile içi iletişim, çocuğun okul iklimi içinde yaşayacaklarını; çocuğun okuldaki iletişimi ve sosyalleşmesi de aile iklimi içinde yaşayacaklarını etkiler. Her ne kadar birbirinden bağımsız alanlar olarak görülse de esasında çok da yakında ve dirsek temasındalar. Başarı dediğimiz şeyi sadece okul iklimine de indirgememek lazım. Aile içi iletişimde; güçlü ve iradeli, ahlaklı ve nezaketli çocuklar yetiştirmek de anne babanın başarısı olup çocuğun okuldaki ders başarısını, arkadaşlarıyla olan iletişimdeki ve grup içerisindeki başarısını da doğrudan etkiler. Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim; her ne kadar çocuk adına görünse de, esasında okulda çocuğun elde ettiği her başarı anne babanın başarısı, karşı karşıya kaldığı ve yüzleştiği her başarısızlık da anne babanın başarısızlığıdır.

Yeterli ilgiyi gösteren ve çocuklarıyla doğru iletişimi yakalayan, sorunlarına ortak olan ve çözüm arayışlarında rehberlik eden anne babaların çocuklarına baktığınızda toplum içinde liderlik özelliği sergiledikleri, grup içinde akranlarıyla sağlıklı iletişim kurdukları, öğretmenleri ve arkadaşları tarafından takdir edildikleri, mücadele ruhlarının güçlü olduğu, güçlü bir iradeye sahip oldukları, empati-nezaket-hoşgörü gibi değerleri hayatlarına yansıttıklarını rahatlıkla okuyabilirsiniz.

Zayıf ebeveynlik rolünü üstlenen anne babalar her nedense çocuklarından güçlü bir davranış sergilemelerini bekliyorlar. Her konuda olduğu gibi ebeveynler de dönüp kendilerini okumaları gerekiyor. Çocukların sergiledikleri her davranış anne babalar için bir dönüttür esasında. Doğru yapılan alanlarda iyi yetiştirdikleri, yanlış yapılan alanlarda anne babanın zayıf kaldığı veya yanlış tutum sergiledikleri anlamına gelir ki bunu görüp okuyabilen ebeveynler kendilerini geliştirir; bu gelişim çocuğa da yansır ve o da gelişir.

Ne dersiniz sevgili anne babalar; çocuklarımıza yüklendiğimiz kadar kendimize mi yüklensek, çocuklarımızı okuduğumuz yargıladığımız kadar kendimizi mi okusak yargılasak acaba? Her şeyin rengi çok değişmez mi?