Her şey ortada
Sn. Devlet Bahçeli’nin rahatsızlanarak kontrol amaçlı hastaneye kaldırılması, geçen haftanın gündemine oturdu. Bu vesileyle Sn. Bahçeli’ye, bir kez daha Allah’tan acil şifalar diliyorum. Ama söz konusu haber duyulur duyulmaz, sosyal medyada boy gösteren hastalıklı tipleri görünce de, diyecek kelime bulamıyorum. Aslında çok söylenecek söz var da… Neyse… Zira bu hesapları açıp baktığınızda, ne oldukları gün gibi ortaya çıkıyor. Öyle ki yüzde 70’inin algı için Atatürk resmi paylaşan, fakat Atatürk’ün savaştığı zihniyete hizmet etmekten de çekinmeyen profillerden oluşması manidar…
Bu hadiseden sonra bir sosyal medya uzmanına danıştım. Uzmanın; “teknoloji o kadar ilerledi ki, sadece bir kişi bile yüzlerce trol hesap yönetebiliyor. Özellikle yurtdışından bu tür hesapların kontrol edildiğini duyuyoruz” sözleri, tüm resmi gözlerimin önüne sermeye yetti. Peki, nedir bu resim derseniz. Her şeyin algılarla yönetildiği, bunun zamanımızda sosyal medya eliyle dayatıldığı, belki de birkaç kişinin yönettiği birlerce hesap kullanılarak kamuoyu oluşturulduğu ve şikâyet edilen kutuplaştırma olgusunun da aynı şeyler üzerinde temellendiği şeklinde özetleyebilirim.
Mesela bir Twitter hesabı düşünün ki, hem milli ve manevi içerikli paylaşımlar yapacak, güven kazanacak ve takipçisini artıracak; hem de en kritik dönemlerde bu değerlerin aleyhinde çalışacak… Pes doğrusu... Sadece bu örnek dahi, sosyal medyanın ne denli ciddiye alınması gereken bir tehlike olduğunu ispatlamaya yetiyor. Gerçi bizimki de laf! 2013 Gezi olaylarında atılan onlarca asılsız resim ve mesajın, durumu ne hale getirdiği herkesin malumu… Öyleyse Yüce Rabbimizin Hucurat Suresinde; “Ey iman edenler! Şayet bir yalancı/günahkâr size bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme kötülük eder de, yaptığınıza kesinlikle pişman olursunuz” düsturu uyarınca uyanık olmak şart…
***
İtiraf niteliği taşıyor
Madem söz sosyal medyadan açıldı, Amerikan Başkanı Trump ile devam edelim isterseniz. Keza diplomasiyi attığı twetlerle sürdüren Trump’un, YPG/PYD’yi kast ederek; "Bizimle savaştılar ancak bunu yapmaları için onlara çok para ödendi ve teçhizat verildi. Yıllardır Türkiye'ye karşı savaşıyorlar. Bu savaşı 3 yıl boyunca engelledim ancak bizim için bu saçma, çoğu aşiret kaynaklı, sonu gelmez savaşlardan uzaklaşmamızın ve askerlerimizi eve geri getirmenin artık zamanı" ifadesi oldukça su götüreceğe benziyor. Zira Trump’un, akabinde verdiği “Daha önce de güçlü bir şekilde ifade ettiğim gibi, Türkiye benim harika ve emsalsiz mantığım çerçevesinde sınırı aştığını düşündüğüm bir şey yaparsa, Türkiye'nin ekonomisini tamamen yok ederim. Daha önce yaptım!” mesajı, diğeriyle beraber bir itiraf niteliği taşıdığı net…
Neyin itirafı demeyin sakın! Bu twetler Amerika’nın terör örgütüne silah ve para desteği sağladığının, en üst perdeden ilanı değil de nedir Allah aşkına? Tabi, “daha önce ekonominizi mahvettim, yine ederim” açıklaması da… Bu ifade ekonomimize “dış kaynaklı saldırı” olduğu bahsedildiğinde, burun kıvıranlara kapak hüviyeti taşımıyor mu sizce de… Twetlerden çıkarttığımız bir diğer anlam ise “Türkiye’nin kararlılığı karşısında, telaşa kapılmışlığın bir hezeyanı” tabirini hak eder cinsten… Kaldı ki Amerika asker çektiği için değil, Ankara’nın dirayeti sayesinde Amerika’nın asker çektiği kesinlikle tartışılmaz.
Özetlemek gerekirse artık iş ciddiye bindi. Çünkü ne PKK/YPG çekildi, ne de Amerika’nın oyalama taktikleri bitti… Anlayacağınız Türkiye’nin güvenliğini sağlaması için, geriye hiçbir seçenek bırakmadılar. O yüzden İngiltere, Fransa vb. ülkelerin, kıvranmalarını bir yere kadar anlayabiliyoruz. Ama Ruhani’nin 2018 deki; “Fırat'ın doğusu ABD'nin hâkimiyetinde ve burada da teröristler bulunmakta. Amerika'yı oradan çıkmaya ikna edelim" sözlerine rağmen, İran rejiminin "Türkiye'nin Suriye'de her türlü askeri operasyonuna karşıyız" noktasına gelmesi fazlasıyla düşündürücü. Hadi onları geçtik, her şey ortadayken içimizdeki değme aydınların, “Savaş çözüm değil, başka seçenekler de var, O da barış” belirlemesini nasıl yorumlamalı?