Her şey birbirine bağlı
Her şey birbirine bağlı
Ekonomik gelişmeler tartışılmaya devam ediyor.
Geçen hafta Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz indirimi kararı sonrası dolardaki yükseliş uygulanan politikaların tartışılmasına neden oldu.
Olan biteni anlamak için en baştan başlayalım.
SSCB’nin dağılmasıyla sonrası ABD hegemonyasında olan küresel düzen rayına oturmamıştı. Rusya’nın önce Güney Osetya sonrasında da Kırım’ı ilhak etmesi küresel dengelerin değişmesine neden oldu. Çin’in artan ekonomik gücüyle beraber ekonomik güç merkezi “Batı”dan “Doğu”ya doğru kaymaya başladı. BREXIT süreci de dünyanın denge arayışına yeni bir boyut kazandırmıştı ki COVID-19 pandemisi bu süreci hızlandırdı.
Dünya üretim merkezi haline gelen Çin’de ortaya çıkan salgının yayılmasını kısıtlamak için fabrikalar kapandı, sokağa çıkma kısıtlamaları uygulandı. Tabi bu süreçte ABD ve AB başta olmak üzere birçok ülke ürün tedarikinde büyük problemler yaşadı. Çin’in uyguladığı karantina tedbirleri nedeniyle Çin’den tedarik sağlamak giderek daha zorlaş hale geldi.
Bunun yanında pandemi öncesi 2000 dolar seviyesinde olan konteyner maliyetleri 20 bin dolar seviyelerine kadar çıktı. Çin’in ucuz iş gücü avantajını büyük ölçüde azaltan artan lojistik maliyetleri küresel piyasalarda büyük problemlere neden oldu. Büyük gemilerin 24 bin konteyner taşıdığı ve bir gemi inşasının 2-3 yıl sürdüğünü düşünülürse kısa vadede lojistik maliyetlerinin düşmesinin pek mümkün olmadığı görülür.
Kara yolunda ise tır şoförlerinin karantina uygulamalarına maruz kalması ve Afganistan’daki mevcut durum bu güzergâhta da problemlere neden oluyor. Kaldı ki bir tırın bir konteyner taşıyabildiği ve gemiyle kıyaslanamayacağı, trenin de gemi kadar taşıyamayacağı düşünülürse tam bir alternatif olmadığını görülebilir.
Tüm bu nedenlere bağlı olarak Asya’dan yapılan ucuz ithalat artık farklı ülkelere kaymaya başladı. Tabi yeni tedarikçilerin de görece Çin’e göre daha pahalı olduğu düşünülürse küresel enflasyonun nedeni biraz daha net anlaşılabilir.
Yaşanan pandemi süreci tedarik güvenliği konusunu gündeme getirdi. Bu nedenle tedarik zinciri Asya’dan daha “Batı” ya doğru kaymasına neden oldu.
Tam bu noktada Türkiye ön plana çıkıyor. Gerek yurtiçinde gerekse yurt dışında başarılı bir terörle mücadele operasyonu yapan Türkiye yatırımcılar için önemli bir konum haline geldi. Nitelikli iş gücü, güçlü alt yapısı, teşvik sistemi, coğrafi konumu sebebiyle yatırımcıların gözde ülkesi haline geldi. Nitekim Polonya-Türkiye Ticaret Odası Başkanı ve Avusturya Ticaret Müsteşarı’nın yaptığı açıklamalar da üretim merkezlerinin Çin’den Türkiye’ye kaydığını destekler nitelikte.
Bilindiği üzere Türkiye bir süredir “yerli ve milli” sloganıyla yeri üretimi artırma politikası uyguluyor. Savunma sanayinde başlayan süreç TOGG ile otomotiv sektörüne, pandemi süreciyle beraber sağlık ve medikal sektörüne sıçradı. Bu yayılmanın artarak devam etmesi bekleniyor.
Gelelim faiz indirimine.
Türk mallarına olan talep artışı Türkiye’nin arkasından esen ikinci bir rüzgâr dalgası. 2008 krizi sonrası dünyada uygulanan parasal genişleme döneminde inşaat sektörüne yatırım yapılmış, bol miktarda gayrimenkul zengini oluşturmuştuk. Ancak bu dalgada sanayi sektörüne yatırım yapıldığı görünüyor. 2018 yılında açıklanan ithal malların Türkiye’de üretilmesi politikası bir hazırlık niteliğinde oldu. Artan organize sanayi bölgeleri ve sanayi üretim endeksi, sanayi sektöründeki hızlanmayı da gösterir nitelikte.
Türkiye’ye yönelen dış taleple beraber yurtiçi ihtiyaçların da karşılanabilmesi için üretimin ve yatırımların artırılması gerekiyor. Bunun için ise finansman maliyetlerinin düşmesi gerekiyor. Nitekim Merkez Bankası başkanın yaptığı sunumda cari açık politikasından vazgeçilip önce cari denge daha sonra ise cari fazla verme politikasına geçildiğini ifade etti. Karadeniz’de bulunan doğalgaz da bu süreci destekleyecektir. Cari açık durumunda açığı kapatmak için sürekli sermaye piyasaları aracılığıyla döviz bulmak gerekirken bu durum Türkiye’yi kur şoklarına karşı kırılgan hale getiriyordu. Cari fazla verilmesi durumunda bu tehlikenin ortadan kalkacağı söylenebilir.
Yaşanan geçiş sürecinde vatandaşın alım gücünü azalıyor. Bu nedenle asgari ücrette şimdiye kadar yapılmamış bir artış yapılmasını bekliyorum. 4200 TL’nin üzerine çıkmasıyla beraber piyasada fiili olarak uygulanan asgari ücret resmi hale gelecektir. Tabi asgari ücretten veya küçük esnaflardan alınan vergilerde de düzenleme yapılmalı. Böylece küçük esnaf korunurken vatandaşların alım gücü artacaktır.