Her musibette ikaz da vardır
Biraz gecikmeli de olsa, İzmir depremiyle ilgili küçük bir değerlendirmede bulunalım. Hayatta yaşadığımız her olaydan ama özellikle felaket ve musibetlerden alacağımız çok dersler vardır. Kur’an’ı Kerim’i baştan sona incelediğimiz zaman tarih boyu helak edilen nice kavimlerden bahseder. Resulullah (sav) da hadisi şeriflerinde helak olan birçok topluluktan haber verir. Kur’an ve sünnet in bu denli ağırlıklı olarak, geçmişte helak olan kavimleri biz insanlara mükerreren hatırlatmasında elbette çok ders ve ibretler var. Bu kıssalar masal veya ninni değil…
Kısaca Allah (cc) özelde ümmeti Muhammed ve genelde tüm insanlığa şu
dersi veriyor. “ey kullarım, aklınızı başınıza alın. Sizi yoktan var eden
Rabbinizin emir ve yasaklarına kulak verin. Aksi halde, sizden önce azıp sapan,
emirlerimi çiğneyen nice toplulukları helak ettiğim gibi, sizi de
cezalandırırım…
“(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e,
şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide
kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavn’a ne yaptığını
görmedin mi? Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk
çıkaran kimselerdi. Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.”
(Fecr, 89/6-13)
Bu kavimlerin helak edilişlerinin detaylarında farklılıklar olsa da temel neden bu kavimlerin hadlerini aşmaları, Allah (cc)’a asi olmaları, şirk koşmaları ve Kur'an’ın orijinal ifadesiyle zalim olmalarıdır. Zulmün oranı, uygulanış biçimi, faili, mefulü farklı olsa da sonuçta zulüm, zulümdür.
Biz kendimizi
biliyoruz bileli yeryüzünde zulüm var. Özellikle son yıllarda bunun dozajının
ne kadar yükseldiğini biliyorsunuz. Bu zulüm de genelde mazlum Müslümanlara
yapılmaktadır. Kaldı ki tarih boyu da bunun devam ettiğini artık tüm insanlık
biliyor. Halen şu anda bu zulümler devam ediyor ve aşağı yukarı tüm batı bu
zulme ortak.
Kaldı ki hepimiz bu
felaketlerden gereken dersleri almalı ve hayatımıza çeki düzen vermeliyiz. Aksi
halde Allah'ın (cc) yanında kriz, deprem, kuraklık, kasırga, hortum, sel,
küresel ısıtma, AİDS, verem, ebola, kuş gribi, domuz gribi, deli dana vs.
terbiye metotları çoktur. Birinden yırtarsanız bile binlercesi sıradadır. Çare,
zalimlerin akıllarını başlarına almaları, Salihlerinde zulme karşı görevlerini
yapmalarıdır. Aksi halde Allah'ın (cc) gazabı geldiği zaman; zalimler, onlara
yardım ve yataklık eden işbirlikçileri, hatta zulümlerine seyirci kalanları da
yakalayıverir. Derler ya “kurunun
yanında yaşta yanar.”
Bazı ayetler
·
Sadece içinizden
zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah,
azabı çetin olandır. (Enfal 8/25)
- Nice memleketleri helâk ettik. Onlara azabımız gece uykusuna
dalmışken yahut gündüz istirahat hâlinde iken gelmişti.Azabımız
kendilerine geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler
olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı. (A’raf 7/4,5)
- Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah,
onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor. (İbrahim,
14/42)
- Halkı zulmetmekteyken helâk ettiğimiz, böylece duvarları, çökmüş
çatılarının üzerine yıkılmış nice memleketler, nice kullanılmaz kuyular,
nice muhteşem saraylar vardır! Zalim oldukları hâlde, mühlet verdiğim,
sonra da kendilerini azabımla yakaladığım nice memleket halkları vardır.
Dönüş yalnız banadır. (Hac, 22/45,48)
- Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz
üstü çökekaldılar. Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur.
Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.
(Hud, 11/67,113)
- Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk
ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?
(Kaf, 50/36)
Bizim memleket olarak almamız gereken asıl ders ise, yaratana isyan etmek, başta kendi nefsimize yaptığımız bir zulümdür. Başta LBGT olmak üzere, daha birçok ahlaksızlığın önünü açan, aileyi yıkmak suretiyle daha nice şerlere kapı aralayan “İstanbul Sözleşmesi” denen felakettir. Vakit daha çok geç olmadan, el birliğiyle bu felaketi başımızdan def etmemiz gerekmektedir. Aksi halde, daha bu dünyadayken ilahi cezayı hak etmiş oluruz. Ahiret cezası da cabası...