Her Ezan Bir Bayram Coşkusu Yaşatır Yüreklerde
İzmir’de bazı camilerde korsan müzik yayını yapan/yaptıran karanlık odaklar, amaçlarına ulaşamadı, güzel şehrimizi karalayamadı. Kalbi, ruhu ve vicdanı bozulmuş birkaç nadan çıksa da 83 milyon insanımız bu eylemi şiddetle lânetledi. Allah’a şükür. Tam da bu sıralarda merhum Ahmet Kabaklı Hocamızın muhteşem eseri Müslüman Türkiye’yi hatırladım. Evet, Elhamdülillah Türkiye Müslüman’dır ve dünyada İslam’ı en güzel yaşayan kutlu bir vatandır. Bu çirkin ve çirkef eylemi yapan vatan hainleri şüphesiz kanun karşısında hesap vereceklerdir. O inançsızları kendi kör kuyularında bırakalım.
Bayrak ve ezan. Bizim şehit kanlarıyla sulanmış mübarek topraklarımızı vatan kılan iki aslî unsur… Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya’yı da hatırlamak ve rahmetle anmak vaktidir. Millî ve dinî motifli şiirleriyle tanınan Arif Nihat Asya, bir şiirinde iftar saatinin neşvesini şu mısralarla dile getiriyor: “İftar topu aksedince İhsâniye’den / Seslendi ezanlarım, Süleymaniye’den / Altında ve üstünde yanıp bin kandil / Nur indi civara Nuruosmaniye’den.”
“MÜSLÜMANLIKLA YOĞRULAN YURDU…”
Şairimizin “Dua”sı bir başka şaheser değil midir? Dualar ve Âminler kitabını süsleyen bu ihtişamlı şiiri Cumhurbaşkanımız Erdoğan miting meydanlarında okudu ve milyonlarca vatandaşımız, bu duaya ta yürekten “amin” dedi: “Biz, kısık sesleriz... minareleri, / Sen, ezansız bırakma Allah’ım! / Ya çağır şurda bal yapanlarını, / Ya kovansız bırakma Allah’ım! / Mahyasızdır minareler... göğü de, / Kehkeşansız bırakma Allah’ım! / Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, / Müslümansız bırakma Allah’ım! / Bize güç ver... cihâd meydanını, / Pehlivansız bırakma Allah’ım! / Kahraman bekleyen yığınlarını, / Kahramansız bırakma Allah’ım! / Bilelim hasma karşı koymasını, / Bizi cansız bırakma Allah’ım! / Yarının yollarında yılları da, / Ramazansız bırakma Allah’ım! / Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, / Ya çobansız bırakma Allah’ım! / Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız; / Ve vatansız bırakma Allah’ım! / Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, / Müslümansız bırakma Allah’ım!”
“HER LAHZA EZAN”
Beş Hececiler’den Faruk Nafiz Çamlıbel, manevi dünyamıza dair kaleme aldığı şiirleriyle de tanınır ve sevilir. Ramazan’ı andığı şu dörtlüğünde, ezanın kutsiyetinden bahseder ve ömrümüzün her gününün Ramazan ulviyetinde olması için dua eder: “Alnımız secdede bulsun bizi her lâhza ezan / Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan / Zikrimiz Arşı geçip fecre kadar yükselsin / Mâveralardan ümîd ettiğimiz ses gelsin”
Camiler ve ezanlar hakkında hemen hemen bütün şairlerimiz şiirler kaleme almıştır. Mehmed Âkif, Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Şükufe Nihal ve diğerleri… Bu ilgi ve sevgi edebiyatımızın nesrine de yansımıştır. Meselâ Attilâ İlhan’ın en güzel eseri diyebilirim ki, Dersaadet’te Sabah Ezanları’dır. Ziya Osman Saba’nın şiirlerinde ve nesirlerinde İstanbul’un manevi dünyasını buluruz. Camilerini, şadırvanlarını, sebillerini ve hazirelerini görürüz. Bir ara moda olan ‘ezansız semt’leri büyük şair Yahya Kemal tenkit eder ve “O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, ramazan ve kandil günleri hissedilmez...” der. BAYRAM EDEBİYATIMIZ ZENGİN Eski kültürümüzde ‘muayede’ denilen bayramlaşmanın büyük bir yeri olduğu muhakkak. Gerek saray çevresinde gerekse halk arasında bayram öncesi büyük bir coşku ve heyecan yaşanırdı. Ramazan ayı boyunca bayrama yapılan hazırlık, bu sevincin büyüklüğünü göstermesi açısından önemli. Saray teşrifatında padişahların bayram tebriklerini kabulleri tarihçiler tarafından uzun uzadıya anlatılır. Divan şairlerinin “iydiyye” (bayramlık)leri, bayram törenlerini tasvir ederdi. Nef’i, Şeyhülislam Yahya Ahmet Paşa ve Nedim bayram şiiri yazan Divan şairlerinden sadece birkaçı. Yalnızca Divan şairleri arasında değil halk ozanları arasında da bayram coşkusu kuvvetle hissedilirdi. Karacaoğlan’ın “Çukurova bayramlığın giyerken” mısraı bunlardan bir örnek. Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı muhteşem şiirinde, bir Ramazan Bayramı sabahında Süleymaniye’de mabedin o birleştirici havası içinde hissedilenlerin dile getirildiğini görürüz. Bayram edebiyatını hatırlayınca akla hemen geliveren şüphesiz büyük tasavvuf büyüğü Hacı Bayram-ı Veli’dir. Onun ilahileşen ve milletimizin gönlünde kökleşen şiiri, yüreklerde manevi hazlı bir ahenk meydana getirir: “Bayram’ım imdi Bayram’ım imdi / Bayram ederler yâr ile şimdi / Hamdü senâlar hamdü senâlar / Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm”. Mehmed Âkif ise “bayram” coşkusunu, Fatih’te karşılar: “Afâk bütün hande, cihan başka cihandır / Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır”. Tabii bayramda hüzün yaşayanlar da olur. Meselâ yakınlarını bayramda bulamayanlar... Onların kederini de Munis Faik Ozansoy “Bayram Ağıtı”nda dillendirir: “İlk defa, bayram sabahı / Öpecek el bulamadım; / Bekledim çağrılmadı / Bir ana sesiyle adım.” Ömer Bedrettin Uşaklı ise “Efenin Bayramı”nda bir zeybek neşvesi yaşatır hepimize: “Oyna, yansın cepkenin; / Yansın güneşten tenin! / Gün senin, şenlik senin; / Bayramın kutlu olsun efem!..” BAYRAM KİMİN HAKKI? Kıymetli edebiyat tarihçisimiz yazar Nihad Sâmi Banarlı, Ramazan Bayramı’nı sadece ‘tatil ve dinlenme aracı’ olarak görenlerin kutlamaya hakları olmadığını söyler. Ona göre bu bayram, sadece Ramazan ayı boyunca oruç tutan müminlerin hakkı olduğunu şöyle ifade eder: “Bu bayram günlerini sadece ruhaniyetsiz bir tatil günü hâline getirip, bugünleri dinlenmek belki de inanışa aykırı hareketlerle eğlenmek yolunda kullananlar, ne bilsinler ki bu bayram kendilerinin değildir. Bu bayram, otuz Ramazan gününün çoğunda veya bütününde ‘Allah’ın emridir’ diye oruç tutarak, Ramazan ayını ruhlarının nice Kadir geceleriyle temizlendiği bir mukaddes ay bilip buna bütün vicdanlarıyla inanan Müslüman Türk halkının bayramıdır.” BUGÜN BİZİM BAYRAMIMIZ Bugün Ramazan Bayramı’mızın ilk günü. Her bayram güzel duygular doğurur içimizde. Farklı âlemlere kanatlanırız âdeta. Bütün benliğimizi manevi duygular kaplar. Çocukluğumuzun o masum dönemine uzanırız bir an. Çocukken gittiğimiz bayram yerlerini, orada bindiğimiz salıncakları hatırlarız. Buruk bir tat kalmıştır dudaklarımızda. Elma şekerleri ve yaptığımız geziler, o eski güzel hayatımızdan unutulmaz hatıralar olarak kalıvermiştir zihnimizde. Şimdi bayramlar farklı mı? Evet bayramları bir “tatil” ve “dinlenme” günleri olarak görenler, şehirlerden sayfiyelerine kaçanlar elbette var. Ama toplumumuzun büyük çoğunluğu yine geleneklerini yaşatıyor. Eski dostlarını arayanlar, küskünlüklere son verenler, yakınlarını hatırlayanlar, aile fertlerine daha çok ilgi gösterenler, yoksullara kol kanat gerenler ve bu güzel günlerin gerçek tadını çıkaranlar çoğunluktur. Eski ile yeni bayramları kıyaslamalar, yaşlılarımızın “Nerede o eski bayramlar…” hasreti sürüp gider. Velhasıl bayram günleri, bütünüyle iyiliktir, güzelliktir. BU BAYRAMDA SADECE TELEFONLAŞIYORUZ Şükürler olsun ki dünyayı kasıp kavuran korona virüsü, Türkiye hafif atlattı. Bunu vicdanı çürümemiş olan herkes kabul ediyor ve söylüyor. Ama bu bayramda yine de millet olarak tedbirli davranıyoruz. Yetkililerin, hekimlerin ve devlet büyüklerimizin talebi üzerine önlem alıyor ve yaşlı büyüklerimizi ziyaret etmiyor, sadece telefonla arayıp kutluyoruz. Bu bayramda böyle olmalı. İnşallah Kurban Bayramı’nda virüs tehlikesi tamamen geçer ve büyüklerimizi ziyaret edip ellerini öper, dualarını alırız. |