Her çocuk rızkıyla gelir
Aileyi bitiren batı, hızla bitişe doğru gitmektedir. Ama bir yandan da, kendisini bitiren tuzağa bizi çekmek için, tüm cepheleriyle sahadadır. Sadece İslam değil, insanlığında düşmanı olan batı kültürünün en büyük taarruzu, “nüfus planlaması” diye yutturduğu, “NÜFUS KIYIMI”dır. Batının mazlum coğrafyaları kandırmak için en etkin argümanı ise rızık korkusudur. “Bu kadar çocuğa ne kadar bakacaksınız?” sloganı…
Cumhuriyet kurulduğunda nüfus 12.6 milyon, milli gelir (gayri safi milli hâsıla, 2002 fiyatlarıyla) 5 katrilyon 190 trilyon TL, dolayısıyla kişi başına milli gelir sadece 412 milyon TL düzeylerindeydi. Tabi bu miktar, paradan altı sıfır atılmadan önceki haliyleydi. Yani yıllık, kişi başına 412 TL düşüyordu.
2002 yılı sonunda, Türkiye'nin nüfusu 69 milyon, yani, 1920 li yıllara göre, altı kat artmış. Ama 2002 fiyatlarıyla, yani, ekonominin dibe vurduğu, esnafların yazar kasa fırlattığı zamanlarda milli gelir, 273 katrilyon 463 trilyon TL. Kişi başına milli gelir ise 4 milyar TL. Tabi buradan da altı sıfır attığımız zaman, geriye 4000 TL kalır. Yani insanların refah seviyesi, ekonominin dibe vurduğu dönemlerde bir on kat daha artmış.
Evet, nüfus altı kart armış olmasına rağmen, insanların refah seviyesi altı kat aşağı gideceği yerde, on kat yukarı çıkmış. Hani batı hayranı zavallıların hesabı nerede? Yıllardır insanlara: “aman ha bakamazsınız, çocuk yapmayın diye dayatanlar hep yalan söylediler. Ne yazık ki, medyanın gücüyle onlar, yalanlarına insanları ikna ediyorlar. Ama biz bu kısık sesimizle, insanları Allah'ın (cc) Rezzak ismi şerifine ikna edemiyoruz.
Dış ticari ilişkiler de bu göstergeler paralelindeydi. Çoğunluğu sanayi ürünlerinden oluşan ithalat 86.9 milyon dolar, tarım ve madencilik ağırlıklı olan ihracat ise 50.8 milyon dolar seviyelerindeydi. Ekonomi temelde tarıma dayalı olduğundan gayri safi milli hâsıla içinde tarımın payı yüzde 40, sanayinin payı ise sadece yüzde 13'tü. Yaklaşık 80 yıl sonra, 21. yüzyıla girerken, İthalatı 50 milyar dolar, ihracatı 30 milyar dolar düzeylerine ulaşmıştır.
Gayri safi milli hâsıla içinde sanayinin payı yüzde 32 ye çıkmış, tarımın payı ise yüzde 15'lere gerilemiştir. Kişi başına milli gelir; cumhuriyetin kurulduğundan bu yana yaklaşık 10 misli, milli gelir yaklaşık 50 misli, ihracat ise 600 misli artmıştır. 2002 yılları, daha önce dediğimiz gibi, ekonominin dibe vurduğu zamanlardı. Türkiye bugün dünya ekonomisi ile daha fazla bütünleşmiş her açıdan onlarca kat büyümüştür.
Günümüze gelindiğinde ise, üretim yönetimine göre cari fiyatlarla GSYH, 2019'da bir önceki yıla göre yüzde 14,9 artarak 4 trilyon 280 milyar 381 milyon lira olarak gerçekleşti. Kişi başına GSYH değeri, 2019'da cari fiyatlarla 51 bin 834 lira (9 bin 127 dolar) olarak hesaplandı. Bu değer, 2018'de 45 bin 463 lira (9 bin 632 dolar) olarak belirlenmişti.
2002 yılıyla 2019 yılları arasındaki durumu karşılaştıralım. Türkiye’nin nüfusu 2002 yılında 69 milyon kişi başına milli hâsıla ise yıllık 4000 TL. 2019 da nüfus 83 milyon, kişi başı milli hâsıla ise yıllık 52 bin TL civarı. Yani nüfus yüzde 12 civarı artmışken gayri safi milli hâsıla ise 12 kat yani yüzde 1200 artmış. Sömürgeleştirilmiş olan mazlum İslam coğrafyaları hariç, dünyanın diğer yerlerinde de durum bundan kat kat daha iyidir.
Yani kısacası, fakirlik korkusuyla insanları nüfus kıyımına ikna eden küresel derin güçler, yalan söylüyorlar. Özellikle dünya 7 milyar insanı taşıyamaz, besleyemez diyerek, insanlığı bir milyara düşürme planları yapan paragöz zalimler, gayretullaha dokundukları anda belalarını bulacaklar.
Küresel karanlık baronların hesapları tutmayacaktır. Bu kâinatın bir sahibi var. O dünyaya her yeni bir canlı gönderdiği zaman rızkını da beraber göndermektedir. Başta Afrika olmak üzere, dünyanın mazlum coğrafyalarında insanların aç kalması, muhtaç ve fakir düşmesi, dünyada rızık eksikliğinden değil, mazlumların rızıklarının zalimler tarafından çalınması veya gasp edilmesi sebebiyledir.
Başka bir deyimle dünyadaki ekonomik çıkmazların sebebi, fakirlerin değil, paragöz, kapitalist, dünyaperest zalimlerin gözlerinin doyurulamamasıdır. Bu paragöz zalimler; eğer gözleri ve gönüllerini doyurmak istiyorlarsa, İslâm’a dönüp ilahi taksime, rıza göstersinler, tamamdır. Aksi halde Karun misali dünyada zillete, ukbada cehenneme mahkûm olacaklardır.