Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.99
Gram Altın
2434.57
BIST 100
9774.15
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 May 2020

Her anma bir unutma mıdır?

İngiliz tarihçi her anma töreni bir unutmadır demişti. Türkiyede hem resmi, hem kurumsal hem de bireysel performansımıza baktığımızda tespitin yabana atılır cinsten olmadığını görüyoruz. Anılan ile ananlar, anma ile anılmayı gerektiren şey arasında büyük bir boşluk var gibi. Bir temassızlık, bir alakasızlık durumu oluşuyor.

10 Mayıs, rahmetli Salih Mirzabeyoğlunun vefat yıldönümüydü. Toplumumuzun önemli bir kesimi rahmetliyi unutmadı. Yazılarından kesitler, hayatından kareler eşliğinde paylaşımlar yapıldı, beğenildi. Bunlar şüphesiz ilk bakışta güzel, anlamlı ve önemli şeyler. Ancak gerçekten de güzel, anlamlı ve önemli şeyler olup olmadığına biraz daha yakından bakmayı gerektiren şeyler. Zira gerekli dikkat ve özen gösterilmediğinde İngiliz tarihçinin ilk bakışta çelişkili gibi görünen hükmünün neden sevimsiz bir gerçekliği dile getirdiğini anlayamayız.

Burada rahmetlinin çetin bir mücadeleyle geçmiş hayatını anlatmayacağım. Ama sadece şunu soruyorum. Türkiyede bir insanı hatırlanmaya, anmaya değer kılan şey nedir? Bir insanı, bir olayı, bir tarihi niçin anarız, hatırlarız? Bu anmayla, hatırlamayla ne iddia etmiş oluyoruz? Bu minvalde soruları biraz daha uzatmaya gerek yok sanırım. Ancak kısaca şunu belirtmeme izin verin. Bir insanı, bir olayı, bir tarihi hatırladığımızda o insana, olaya veya o tarihe ilişkin önemli bir iddiada da bulunuyoruz. Bu insanın, bu tarihin, bu olayın bizim için, benim için önemli olduğunu, dolayısıyla insanın, olayın, tarihin içerdiği, ima ettiği hususlarla ilgili bugünü ve yarını içeren bir duyarlılıkla yol alacağının altını çiziyorsun. Bunu iddia ediyorsun, bunu taahhüt ediyorsun.

Bu yazının sınırlılıklarına dikkat ederek devam edelim. Salih Mirzabeyoğlunu anılmaya, hatırlanmaya değer kılan şey nedir? Ne tür bir hayat yaşadı ki bu toplumun belirli kesimi onu anmaya, hatırlanmaya değer buluyor ve çok daha önemlisi onu anarak, hatırlayarak bir takım iddialarda, taahhütlerde bulunuyor? İşkencelerde ve hapislerde mücadeleyle geçen bir hayatı anıyoruz. Güzel, o halde anmamız, hatırlamamız bir unutma gayreti mi değil mi onunla yüzleşmemiz gerekiyor. Bunun için anılan, hatırlanan insanın, olayın, tarihin vurguladığı, ima ettiği, akla getirdiği ilke ve değerlerle, iş ve işlemlerle, duruş ve duyarlılıkla nasıl ilişki kurduğumuza bakmamız lazım.

Mirzabeyoğlu daha iki yıl önce vefat etti. Yaşadıklarını Türkiyede yaşadı. Kendisine yaşatılanlar Türkiyede yaşatıldı. Benim merak ettiğim husus şu: Bir insanın hayatını karartan, insanı insandışılaştıran bir sistematik (sistematik diyorum, altını çiziyorum) karşısında bu sistematiğe ilişkin bütün bu anma ve hatırlamalarımız ne söylüyor? Bütün yaşadıklarını bu ülkede yaşadığına göre ona bunu yaşatan sistematik nerede? Sistematik ne tür bir yapısal dönüşüme uğratıldı? Kimlerden oluşuyordu? Onlara ne oldu? Neredeler şimdi, ne yapıyorlar? Yaptıklarının hesabı soruldu mu? Sorulduysa nasıl soruldu ve ne tür bir karşılık verildi? Sorulmadıysa neden? Niçin sorulmuyor? O sistematik neye dönüştü? Nasıl bir şeye dönüştürüldü?

Dediğim gibi göndermelerinden yoksun anlamsız bir sembolizmin cenderesinde yol almaya çalışıyoruz. Söylediğimiz sözün, yaptığımız etkinliğin neye karşılık geldiğinden bîhaber keyfe keder bir hayat sürüyoruz. Bu en başta araçsallaştırdığımız kişiye, olaya, tarihe hakarettir. Kişinin, olayın, tarihin temsil, ima ve çağrıştırdıklarının çarçur edilmesidir.

Geçenlerde yine bu sayfada Ankarada Profesör Doktor Necmettin Erbakan Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde Meslek Dersleri Öğretmeni olarak görev yapan Mehmet Yıldız’ın sürgün hikâyesini yazmıştım. Ne oldu? Emektar bir eğitimciye reva görülen bu zulüm nasıl oldu? Bütün bu anmalar yapılıyorsa ve bu anmalar üzerinden bu iddialarda ve taahhütlerde bulunuluyorsa o zaman bu işler nasıl oluyor, kimler tarafından yapılıyor? Ben işin karanlık, komplocu tarafından bahsetmiyorum. İşin bize dönük yüzüne değinmeye çalışıyorum. Biz problemi kendi dışımızda zannediyoruz. Oysa rahmetli Mirzabeyoğlunu anma biçimimizin ve tarzımızın da gösterdiği üzere anma ve hatırlamadan ziyade sorumluluk savmaya çalışıyoruz. Anıyoruz, hatırlıyoruz ancak anmanın ve hatırlamanın gerektirdiği duyarlılık ve eylemlilikten yoksunuz. Hal bu olunca anmanın unutma olması çok da zor olmuyor. Andığımız, hatırladığımız şeyin içeriğini boşaltılıyorsa, andığımız ve hatırladığımız şey bugünümüzü ve yarınımızı kuran bir yapı taşı olmaktan çıkarılıyorsa, anmalarımızın ve hatırlamalarımızın şaşalı, şatafatlı ve yaygın olmasının bir anlamı olabilir mi? Bundan daha güzel unutma olabilir mi? Unutursun, üstelik unutmadığını zannederek.