Hepsi Benim Olsun!
Sen ne anlarsın ki? Sen, bu işi yapabileceğine emin misin? Böyle bir çalışmayı başarabilecek yeterliliğin, diploman var mı ki? İş hayatına ne zaman başladın ki, tecrüben bu kadar çok olsun? Cidden bu konulardan anlıyor musun?
Senin görüp görebileceğin en büyük iş veya çalışma nimeti ve yapabileceğin en zirve iş budur. Sakın ha, zinhar bu konular hakkında fikir beyan etme, çalışma da yapma. Anlamazsın bu işlerden sen. Sen git şimdi, simit tezgâhında simit sat. Başka da bir iş yapma emi. Akıllı ol..aklını kullan aklını.. simit...
Birçok işe girişileceği, birçok çalışmaya başlanılacağı zaman, birçok yetenek bu sorularla körelir gider. İşte o birçok yetenek, bu ve buna benzer yakıştırmalarla küstürülür, evine gönderilir. Ya da yanlış işlere ve çalışmalara yönlendirilir. Bir daha iş meydanına çıkmaz, çıkamaz. Ya da ağız tadıyla yapamadığı bir meşguliyeti olur.
Dünyaya gelmiş, dünyada var olan bütün insanların aşağı yukarı yüzde doksanı, yetenek ve becerileri, yapıp yapabilecekleri keşfedilemeden ölür ve giderler. Onların yeteneklerini ortaya çıkaracak ne bir sistem ne de bir üst akıl vardır.
Günümüz Türkiye’sinde; kadrosuna, maiyetine yetenek ve beceri geliştirmek adına en güzel maddi ve manevi eğitim katkıları sunan kurumlar, teşekküller vardır. Sayıları da çoğaltılmalıdır. Bunların en başında ise Ordu ve Üniversiteler gelir. Sonuçlarını beğenin ya da beğenmeyin, gerçek budur.
Yeterli midir? Asla değildir.
Ülkemiz Türkiye’nin; bir büyük güç olabilmesi için, üniformalı ya da üniformasız insana, millete yatırım yapılmalıdır. Bu yapılacak yatırım, elbette ki maddi ve manevi olmalıdır. Bütün bu yatırımların neticesinde kaliteli bir insan ve sıhhatli bir millet oluşur. Tebessüm açan gönüller, hoş geldin ve güle güle diyen diller oluşur. Gelene de gidene de Hızır gözüyle bakan kalpler oluşur.
Peki, insanın insana katkısı ne âlemdedir?
Bazen öyle şeyler anlatırsınız ki, sizi dinleyen gencecik bir çocuk, o anlattığınızı alır, güzelce işler ve saygı duyacağınız bir eser, bir icat, bir makale ve bir kitap olarak önünüze koyar. Ve devam edersiniz anlatmaya. Anlatmalısınız da… Çünkü siz, o gencin/gençlerin hizmetkârı olmaya yemin etmişsinizdir.
Hayatta her insan, her zaman böyle midir? Elbette ki değildir. Keşke de öyle olmasalar. Ateşin halkı İblisin, Cennetin halkı Âdem’i kıskandığı gibi, için için yanar ve bir volkan gibi ateşini dışarı atarak insanı yakar durur. Böyleleri için dünya yansa gam değil, içindekiler yok olsa keder değildir.
Hâlbuki böyle mi olmalı? Olmamalı. Birisiyle, birileriyle yola çıktığınızda; sizden iyi özellikleri varsa müsaade etmelisiniz ona. Hemencecik yanı başına geçip destur beklemelisiniz ondan. Her zaman olunması gereken gibi.. insanın ve insanlığın hizmetkârı olmaya devam etmelisiniz. Cehd ve aşk ile mutlaka Allah’ın akıllı kulu olmalısınız.
Nefsini kölesi yapması gerekip de kendini nefsinin kölesi yapan bedenler. Nefsine söz geçiremeyip, hıncını; eşinden, çocuğundan, çalışanından, arkadaşından, etrafından almaya çalışan ruhlar…
Hep ben.. hep benim.. ve hepsi benim olsun azgınlığın yetmedi mi?
Seni beğenmeyen nefs, seni beğendirmeyen nefs.. seni başkalarından üstün göstermeye çalışan nefsinin kölesi olmaya daha ne kadar devam edeceksin?
Duymayanlar için duyuralım. Nefsini öldürmenin vakti, bugünün sabah ezanıyla tekrar başladı.