Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2416.88
BIST 100
9756.03
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Ocak 2022

​Hepimizin şefkate ihtiyacı var-1

Şefkat; “acıyarak ve koruyarak sevmek,” şeklinde tarif edilir. Şefkat, sevgiden kaynaklanan bir kalb inceliği olup merhametle eş anlamlıdır. Bunun için katı kalpli ve acımasız insanlara “merhametsiz” denir. Şefkat ne kadar güzel ve asil bir vasıf ise, merhametsizlik de o kadar kötü ve çirkin bir özelliktir.

İnsan, birçok his ve duygularla mücehhez olarak doğar. Şefkat, insanın sahip olduğu bu önemli his ve duygulardan sadece bir tanesidir. İnsandaki şefkat duygusu, Allahü Teâlânın “Rahîm” ism-i şerifinin bir tecellisidir. Yüce Rabbimiz celle celalüh; güçlüyü zayıfın, zengini fakirin, büyüğü küçüğün, sıhhatli olanı hastanın, göreni görmeyenin yardımına koşturur. Evet şefkat ve merhamet kanunu olmasaydı; insan nüfusunun en büyük kısmını oluşturan çocuklar, ihtiyarlar, hastalar, mazlumlar, musibetzedeler ve fakirler için hayat bir zindan olurdu.

Mesela insanoğlu dünyaya geldiğinde, yalnız başına yaşayabilecek özelliklere sahip değildir. Beslenmesi, bakım görmesi ve sevilmesi gerekir. Bebeğin yanında en az 3 yıl boyunca gece ve gündüz, bütün ihtiyaçlarını sabır ve anlayışla görecek birileri lazımdır. Üstelik bunları herhangi bir karşılık beklemeden yerine getirmelidirler. İşte anne ve babaya bu işi yaptıran Allahü Teâlâdır.

İnsanî duyguları tetikleyip gönüllerimizi heyecanla şahlandıran şefkat olduğu gibi, duygu ve düşünce dünyamızda iyilik etme, ihsanda bulunma ve başkalarını kucaklama hislerini harekete geçiren de yine şefkattir. Şefkat; kuvvetliden zayıfa doğru sevgiyle ortaya çıkan; acıma ve koruma hisleriyle kendini gösteren ahlakî olgunluğun önemli bir nişanesidir. Dikkat edilirse; şefkatte odak noktayı, “sevgi” oluşturmaktadır. Çünkü sevginin olmadığı yerde şefkat ve merhametten söz etmek mümkün değildir.

Efendimiz aleyhisselamın ümmetini, mü’minlerin din kardeşlerini, liderin cemaatini, ebeveynin çocuklarını, zenginlerin fakirleri, sağlığı yerinde olanların hastaları ve mutlu insanların mutsuz olanları acıyarak sevmeleri ve onların üzerlerine titremeleri, hep bu asil şefkat duygusunun etkileridir.

Yüce dinimiz İslam’ın öngördüğü şefkat bütün mahlükatı içine alacak kadar geniş ve kapsamlıdır. Ebeveyler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yetimler, kimsesizler, hastalar ve yoksullar başta olmak üzere bütün insanlara şefkat göstermenin yanı sıra, diğer bütün canlılara da şefkatli davranmak müminin çok önemli bir hasletidir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Allah, rahmeti yüz parçaya böldü; doksandokuz parçayı kendisine ayırıp, kalan bir parçayı yer yüzüne indirdi. İşte bu parça (rahmetten dolayı) mahlükat (yaratıklar) birbirine merhamet ederler. Öyle ki atın, (emzirme esnasında) yavrusunu çiğneme endişesiyle bir ayağının toynağını yukarı kaldırması bile, bu rahmetten kaynaklanmaktadır.” (Buhari)

“Bütün insanlar Allah’ın ailesidir, insanların en hayırlısı Allah’ın ailesine en çok faydası dokunandır.” (Taberani)

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Buhari)

“Yanı başındaki komşusunun aç olduğunu bildiği halde, tok olarak geceleyen kişi, Bana iman etmiş değildir.” (Taberani)

O hâlde yanı başındaki komşusunun hayatı için gerekenleri karşılamadığını bildiği hâlde karnı tok olarak yatan kimsenin imanı kâmil değildir. Eğer “komşusunun durumundan haberdâr olup gücü yetmesine rağmen yardım elini uzatmayan” kimsenin durumu böyle ise, peki ona şefkat göstermeyip bilakis onun durumunu daha da kötüleştiren kişinin durumu nasıldır acaba?..

Dinimiz özellikle komşuya çok dikkat etmemizi emrediyor. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Cebrâil Bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; Ben, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim!” (Buhari)

Dinimizdeki zekât, sadaka, kurban, nezir, karz-ı hasen, keffaret, vakıf ve benzeri kurumların temel hedefi, toplumda yardımlaşmayı kurumsal hale getirmektir. Bazı müctehid âlimler; iyilik ve takvayı emreden, kötülük, aşırılık ve saldırganlığı yasaklayan âyet-i kerimeler ile ikinci halife Hazret-i Ömer’in uygulamasını delil göstererek; susuzluk, açlık, yılan sokması gibi bir tehlike ile karşılaşan birine, elinden geldiği halde yardım etmediğinden onun ölümüne yol açan kimseye; -eğer bu sonucun doğacağını önceden biliyorsa- taammüden yani bilerek, bilmiyorsa hataen yani yanlışlıkla adam öldürme cezasının uygulanması gerektiğini söylemişlerdir…

(Devamı haftaya…)