Hepimiz mağaraya hapsedildik
Web siteleri, sosyal medya hesapları, hashtagler, trendler, sahte haberler, söylentiler, aldatmacalar, videolar, fotoğraflar… Çoğumuz bilerek ya da bilmeyerek bu ortamın bir parçasıyız. Bir bakıma mağaraya hapsedildik.
İnsan, doğruyu yanlışı ayırt etme yeteneğine sahip en akıllı
ve en zeki canlı varlık olarak kabul edilir. Ancak bu güçlü yönüne rağmen, birçoğu
bilerek veya bilmeyerek böyle bir ortamda zihni bulanıyor.
Aslında bu karmaşık
bilgi ekosisteminde yalan haberlere ve uydurma sitelere inanarak başkalarına
iftira atanlar, insanlık değerlerine, hakikate ve birlik beraberlik ruhuna,
fıtrata büyük zarar veriyor.
Büyük bir yıkıma neden olan depremde bile yalan haberler
üzerinden toplumu ayrıştırmaya yönelik çabaları görmüyor musunuz?
Ünlü aktör Keanu
Reeves, Bunun bir kontrol ve manipülasyon sistemi olduğunu arkasında da bunları
kontrol etmek isteyen bir şirketokrasinin olduğunu söylüyor.
Platon’un ünlü mağara
alegorisiyle ifade edecek olursak aslında hepimiz zincirlere vurulmuş bir
halde mağaraya hapsedilmiş gibiyiz.
Küresel elitlerin
ürettiği algıyı, ana akım medyayı, sosyal medya platformlarını, yaşam tarzını,
normlarını yani gölgeleri gerçekmiş gibi algılıyor ve tam da bu doğrultuda
alışkanlıklarımızın ve duyularımızın esiri haline geliyoruz.
Belki de biz bu mağarada kendimizi isteyerek zincirledik ve
gölgelere yani duyularımıza, alışkanlıklarımıza ve bizim için çizilen
sınırlara, kurallara o kadar çok bağımlı hale geldik ki ne ışığın(hakikatin)
peşine düşmek istiyoruz ne de bu zincirlerden kurtulmak istiyoruz.
Kuşkusuz bu hakikatle yüzleşmek cesaret ister. Yani ışığı,
gerçeği, hakikati görmek rahatsız edicidir.
Matrix filmindeki şu repliği hatırlayın;
Neo: “Gözlerim neden
ağrıyor? Morpheus: "Çünkü onları daha önce hiç kullanmadın." Evet,
gerçek acıtır. Ne var ki bunun da bir bedeli var.
Andrzej
Jakimowski’nin yönettiği İmagine adlı filmde kör Ian’ın yüzünde ve dizlerindeki
küçük yara bere izlerinden anlıyoruz bunu. Çünkü Ian, bastonunu atmıştır.
İşte o baston alışkanlıklarımızı temsil ediyordu filmde.
Alışkanlıklarımızdan kurtulmanın elbette bir bedeli de olacak. Ian bu bedeli
göze aldığı için kimsenin göremediği işte o vapuru görmüştü.
Özgür olmak ve gerçek ile yüzleşmek bu yüzden cesaret ister
diyorum.
Mağarada, miskin bir
şekilde oturan ve zincirlerine bağımlı insanların yüzlerinde, cehaletin neden
olduğu tuhaf bir mutluluk var. İsmet Özel’in, “Saman bulan ineğin mutluluğu”
türünden dediği bir mutluluk bu.
O yüzdendir ki zihnin aydınlanarak kurtulacağı bir mağarayı
tercih etmiyorlar.
Çocukluklarından
itibaren ayaklarından ve boyunlarından zincirlenmiş insanların yaşadığı bu
mağarada, zorunlu eğitim aracılığıyla insanlar zincirlerine daha sıkı bir
şekilde bağımlı hale geliyor ve gölgeleri hakikatmiş gibi algılamaya devam
ediyor.
Öyle ki artık o sırtını, hakikate dönmüştür ve küresel
elitlerin oluşturduğu her türlü algıyı, gölgeyi hakikatmiş gibi görme eğilimdedir.
Üstelik bundan da keyif almaktadır.
Zincirlerinden kurtulan, hakikatle yüzleşen, soran,
sorgulayan, zihnini açan ve özgürleşen insanların, diğer esirlere “burada
gördüğünüz her şey bir yanılsamadan ibarettir” telkinleri de bir işe yaramamaktadır.
Hatta bu gerçeği
haykıranlar mağarada linç edilmektedirler. Sokrates halkı bilinçlendirmeye
çalıştığı için yine halk tarafından öldürülmemiş miydi?
Ve yine peygamberimiz
mağarada hakikati öğrendikten sonra bunu halkıyla paylaşmaya kalktığında büyük
bedeller ödememiş miydi?
Belki de asıl mağara bizim zihnimizdir. Medya ve sosyal
medya platformları da bir yanılsamadan ibaret. O yüzden çıkalım bu gayyâ
kuyusundan. Kıralım zincirlerimizi ve insan olmanın değerini yeni baştan
anlamlandıralım.