Hep Yakın
Hani çocukken barışmak için iki dakkalığına küserdik ya. Sonra baş ve orta parmağımızı uç ucuna tutar ve küslüğü kesip atardık aniden. Parmakların düğümü çözüldüğünde çoktan oyuna dalmış olurduk. Yeniden mızıkçılık yapacak kadar...
Kurban; Rabb ile ebedi barışıklık. Allah ile insanın arasını hiç bir şeyin açmaması. Her şeyi vazgeçecek kadar, Allah'ı vazgeçemeyecek kadar sevmek gibi bir şey. Nasıl desek; gayrı her şeyi vazgeçebilecek ayarda sevmek... Ne vakit İlahi değerlerle çatışsa, o şeyden kesilmek, o şeyi kesip atabilmek...
Daimi yakınlık...
Öyle de olur. Ne vakit O'na aykırı durup bir vicdansızlık yapsak şah damarımız bize kızar. Kalbimiz bize küser. Huzursuz, huysuz bir at gibi tepinir. Kanadını yere fırlatır da üstünde nal nal tepinir ya. Anlarız ki O küsmüş...
Kurban işte; hep yeniden barışma hali. Parmak uçlarına dokunup seni aşka ve hayata yollayan yakınlık... Hiç Rabb ile küslük mü olurmuş? deyip ayrılıkta bilenme. Keskin aşk!
Yakınlığın mesafeye gününü göstermesi. Hayatımız boyunca kurban olma idraki. İnce bir ruhla, irfanla, yana yakıla.
Öyleyse ey ben ve sen!
Kendini O'na seç!
Kendini O'na ayır!
Her şeyden kesil!
Aşk ipini at kalbin boynuna da bi'sor hele:
"Kurban/lık insan olabilir misin?"
Koyunu, koçu kıskandırma şimdi
kurbanın olayım/
Beni süsle!
"Boyana boyandır"
Beni bağla!
Vur boynuma aşkın
Varlığına, birliğine, biricikliğine uyandır...
...
Bu duygularla; Kurban bayramına özel bir emir olarak uyguladığımız
Teşrik tekbirinin, hayatı nasıl anlamlandırdığını da hatırlama zamanları.
Tekbir getiren, En büyük Allah diyen insan gözde gönülde niceyi büyütür mü? Veya hiç kendisi büyüklenir mi? Haksız tahakküme boyun eğer mi? Veya hiç haksız tahakküme yeltenir mi? Aksine "Allah u ekber!" diyen bir insan ne Firavunculuk oynar. Ne de mustazaf mızmızlığında yaşar.
Telef olmamak, kurban olmak dileğiyle...