Hep birlikte Türkiye olalım
Birçok İslâm ülkesinin fitne ateşiyle yandığı, yıkıldığı bir halde insanlığın yurdu,
destanların kalesi, ümmetin umudu olan ülkemizin önemini ve mesuliyetini daha
iyi kavrıyoruz. Mesuliyetimiz ve gönül dünyamız sınırlarımızla ve coğrafyamızla
sınırlı değil. “Bana ne Suriye’den, Irak’tan, Filistin ve Lübnan’dan
diyemeyiz.” Özellikle 15 Temmuz ihanetinden sonra yaşadığımız olaylar karşısında
istiklal ve istikbal mücadelesi verdiğimiz bir dönemde dahi nice insan topluluğunun,
mazlum ve mağdurun umudu halen de biziz. Tam da böyle bir zamanda bir birimize
her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Hepimiz bu ülkenin tarihe yelken
açan gemisinde kadimden gelen birer yolcularıyız. Geçmişimiz, ülkemiz ve
kaderimiz ortak. Milletimiz için, vatanımız için, ümmetimiz için gözden çıkaracak
hiçbir ferdimiz olmamalı. Cepheyi eksiltmek yerine el ele tutarak çoğaltmayı
tercih etmeliyiz. Dini, dili, ideolojisi ne olursa olsun, bizi büyük biz
yapan ortak değerlerde bulaşarak, gönül birlikteliğimizi kaybetmek yerine, tam
da bu kritik günlerde kazanmaya çaba sarf etmeliyiz.
“Güzeli ve marifetleri öne çıkaralım”
Farklılıkları değil, benzerliklerimizi ortaya koyalım, kuvvetlendirelim. Ayrılıktan şiddetle kaçınalım, farklılıkların sinir uçlarını asla kaşımayalım. “Kim ki ayrılıkları körüklüyor, farklılıkların sinir uçlarını kaşıyorsa bilin ki o kötü niyetlidir, ona kesinlikle karşı duralım.” Var mı ki kusursuz kul? Sürekli kusurlara odaklanmak sağlıklı bir davranış biçimi olmaz. İyiyi, doğruyu, güzeli ve marifetleri öne çıkaralım. “Herkesin bir hayatı, her hayatın da vardır bir onuru ve haysiyeti.” Sadece kendi yaşamımızın onuru ve dokunulmazlığı olduğunu düşünürsek, işte asıl bencillik ve ayrılık orada başlar. İnsanların fikirleri, tavırları, öncelik ve hassasiyetleri farklı olabilir ve zamanla değişebilir. Kardeşlik gemisinin dışına çıkmamak ve ihanet çukurunu da düşmemek şartıyla, ayrılık da olabilir, düşünsel farklılıklar da.
“Niyet okuyorlar, itibar suikastı yapıyorlar”
Sizden gibi görünen ancak aslında üçüncü bir taraf olan, fitneyi yaydıktan sonra hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolan birileri epey çoğalmış. Yüzyıllık bir geçmişi ve tarihsel birikimi olan bu davada ayrılığı kesinleştiren, fitneyi keskinleştiren, her farklı düşünceye ihanet, her farklı düşünene hain diye yaklaşan bir güruh türemiş. Niyet okuyorlar, itibar suikastı yapıyorlar, ilişki ve geçmişleri kurcalıyorlar. Hayatları ve fikirleri ipotek altına almaya çalışıyorlar. Usandırmaya, davadan koparmaya ve yıldırmaya çalışıyorlar. İnsanları bölük bölük ayırıp, etiketliyorlar. Aslında bizim mahallenin kırk yıllık dava adamısınız ancak sizi ihanet mahallesinde gösteriyorlar. “Ana ormanı çınarsız, ana çınarı da dalsız bırakmak istiyorlar.” Güven duysunun zedeliyorlar.
“Kelle isteyip, hep hedef gösteriyorlar”
Tam da böyle bir ortamda yani birliğin, beraberliğin, terörize edilemeyecek iç barışın en çok arandığı bir zamanda, “kim ki siyasette, ticarette, edebiyat ve sanatta sağa sola çok saldırıyorsa, rutinin dışına çıkıyorsa, kelle isteyip, sürekli birilerini hedef gösteriyorsa, sürekli birilerini vatanseverlik ve davaya bağlılık konusunda samimiyet testine tabi tutuyorsa, bilin ki onun bir açığı ve yarası vardır, hedef saptırıp açığını gizlemeye çalışıyor.” Sosyal medyanın, sanal fitnenin yakıcı, yıkıcı, ruhen ve bedenen de yorucu bu dillerine ne öncü kadrolarımızı ne kendimizi ne de bu davaya yıllarca emek ve gönül vermiş samimi dava adamlarımızı teslim etmeyelim. Bencil kişiliklerden, fitneci zihinlerden, haset dolu dillerden sağlıklı ve yapıcı bir eleştirici çıkmaz. Sonra da burukluk oturuyor samimi kalplere ve çıkması da zor oluyor.
“Umudunu ve inancını yitirenler var”
Masada değil, yıllardır sahada olan, sorun ve çözümlere dair kelamı bulunan dava adamlarına çember ve bariyerler kuruluyor. O çember ve bariyerleri de tek başına aşabilene, engelleri yıkıp Başkan Erdoğan’a fikir ve çözümlerini, görüş ve önerilerini anlatabilene aşk olsun! Bırakmıyorlar, engel koyuyorlar. “Öyle ehliyet, liyakat, sadakat ve cesaret sahibi dava adamları, Anadolu’nun yiğit ve mert insanları var ki maalesef etkin siyasi görevlerde, bölgenin sorun ve çözümlerinin dile getirilmesinde; elleri tutulmadığı, şans ve destek verilmediği, icraat ve söylemlerine yerelde veya Ankara’da kulak kabartılmadığı için umudunu, heyecanını ve davaya inancını yitirip gitmektedir.”