''Hep birlikte tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!..''
‘Tevbe’; yanlış bir iş yapması durumunda kulun; bu işin yanlış olduğunun farkına varması, bu işten vazgeçmesi, bu işi yaptığına pişman olması, bir daha asla bu işe dönmemeye karar vermesi ve eğer bir kul hakkı sözkonusu ise; sahibiyle helalleşmesidir. Ayrıca kulun; yaptığı bu yanlış işten dolayı cezalandırılmamak için Allahü Teâlâdan; ‘af’ ve ‘mağfiret’ dilemesi yani yalvarıp yakarması da, ‘istiğfar’dır.
Hepimiz insanız, çiğ süt emmişiz. Dolayısıyla; nefse, şeytana veya kötülere yenik düşüp günah çukuruna yuvarlanabiliriz. Fakat günahtan sonra, derhal tevbe-istiğfar etmemiz gerekir. Çünkü bu pis çukurdan çıkmak için başka bir yol yoktur. Günah çukuruna düşen kulun kalbi kirlenip paslanır. Böyle bir kalb, ancak tevbe-istiğfar ederek ve iyi işler yaparak temizlenebilir.
Allahü Teâlânın rahmetine güvenerek günaha devam etmek de çok yanlış ve çok tehlikelidir. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki: “…Sakın şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın!” (Lokmân 33) “Allah indinde en kıymetliniz, Ondan en çok korkanınızdır.” (Hucurat 13) Tevbe edilmeyen herhangi bir günahtan dolayı, Allahü Teâlâ bizi cezalandırabilir. Çünkü Allahü Teâlânın gazabı, günahlar içinde saklıdır ve hangi günahla gazab-ı İlahîyi üzerimize çekeceğimiz belli değildir.
Günah işlemek; ne kadar çirkin ise, tevbe-istiğfar etmek de o kadar güzeldir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Her insan günah işler, günah işleyenlerin en hayırlısı ise, tevbe edendir!” (Tirmizi: 2499) Babamız Âdem aleyhisselam; kendisine yasak edilen Tûbâ’dan yedikten hemen sonra, samimi bir şekilde tevbe-istiğfar ettiğinden Allahü Teâlânın yüce affına mazhar oldu. Şeytan ise, emrolunduğu secdeyi yapmadığı için hata etti, fakat geri adım atmadı ve tevbe-istiğfarda da bulunmadı. Bunun için lanetlendi ve ebedî azaba düçar oldu.
Tevbe-istiğfar; biz günahkâr kullar için çok büyük ve çok kıymetli bir fırsattır. Hergün işlediğimiz bunca günahı; şayet tevbe-istiğfarla sildirip temizletmezsek, halimiz nice olur ve kıyamet günü hangi yüzle Rabbimizin huzuruna çıkabiliriz? Dolayısıyla bu altın fırsatı çok iyi değerlendirmeli ve hiç üşenmeden, şartlarına uygun olarak bol bol tevbe-istiğfar etmeliyiz.
Tevbe konusu, Kuran-ı kerimde çok geniş yer alır. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (el-Bakara, 222)
“Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tevbe ediniz ki, felaha eresiniz!” (Nur 31)
“Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe Allah, onlara azab etmeyecektir.” (Enfal 33)
Tevbe konusu, Sünnet-i seniyyede de çok geniş yer alır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Allahü Teâlâ; (şu âyet-i kerime ile) ümmetim için bana iki eman indirdi: “Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumî bir) azap indirmeyecektir. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab etmeyecektir.” (Enfal 33) Ben aralarından ayrıldığımda, (Allah’ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı, kıyamete kadar ümmetimin yanında bırakıyorum.” (Tirmizî: 3082)
“Günah işleyen biri, kalkar abdest alır, sonra namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse, Allahü Teâlâ, o günahı elbette affeder.” (Tirmzi 406)
Bir kimse, Hasan-ı Basri hazretlerine; kıtlıktan yakındı, başka biri fakirlikten, diğer biri de çocuğunun olmadığından şikayette bulundu. Hepsine de istiğfar etmelerini tavsiye etti. Daha başka insanlar da çeşitli konularda sual ettiler. Onlara da istiğfar etmelerini tavsiye etti. Sebebini sorduklarında, şu âyet-i kerimeleri okudu:
“Dedim ki onlara: Rabbinizden af dileyiniz. Zira o Gafûrdur. Mağfiret dileyin ki, üzerinize bol bol yağmur indirsin. Size mal ve evlat ihsan buyursun, size bahçeler, ırmaklar, su kanalları nasib eylesin.” (Nuh 10-12)
Nasr suresinde, Allahü Teâlânın tevbeleri kabul edeceği şöyle bildiriyor: “Rabbine hamd ile tesbih et ve O’ndan af dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul eder.” (Nasr 3) Dolayısıyla şartlarına uygun olarak yapılan tevbe makbuldur. Bu durumda biz günahkâr kullara düşen şey, bu altını fırsat iyi değerlendirmek ve samimi olarak tevbe-istiğfara sarılmaktır.