Hem içte hem dışta
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala’nın serbest bırakılması kararına Türkiye’nin uymadığı iddiası Avrupa Konseyi'nin gündemine getirilmişti.
AİHM kararlarına itiraz uygulamasının ikinci aşamasına geçilmesi kararını alan Bakanlar Komitesi aslında “Avrupa’nın Türkiye’ye karşı duruşu”ndaki istikrarlı tavrın devam edeceği kararını verdi.
Avrupa’nın Türkiye’ye karşı yukarıdan bakan tutumu yeni değil.
Evveli olsa da neredeyse 10 yıldan fazla bir zamandır bu sorun bambaşka bir boyutta yaşanıyor.
Önceden adaylık konusunda yeterli olmayan ve ortaya irade koyamayan bir Türkiye vardı.
Daha sonra Soğuk Savaş sonrası dönemde “faydalı olsun diye” Türkiye’ye biçilen yeni rolün icrasıyla beraber "terfi" geldi.
Amaç, Batı’nın emperyalist dürtüleriyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da mal satmaktan fazlasını yapmak istemesiydi.
Türk ve İslâm devletlerine model sunulmalı ve arafta kalmaya müsaade edilmemeliydi.
Arap Baharı kılıfına zemin hazırlandı.
Hem ekonomik olarak kazanç elde edilecek hem de “Ortadoğu’daki Tek Demokrasi Olarak Gösterilen İsrail”in güvenliği sağlanacak, hatta belli mi olur, belki daha fazlası bile olacaktı.
Kararlar alındı, yollar çizildi.
Türkiye içinde de gerekli politik yaklaşımlar ortaya koyuldu.
İhtiyaç duyulan zemin oluşturuldu.
Ardından oyun bir bir hayata geçirildi.
Orta Asya’daki hedef ise ilk olarak daha çok mal satabilecekleri hatta gerekirse yeniden imar edebilecekleri “pazar” oluşturmaktı.
Sanki, Libya’da görmedik mi bunu, kıymetli okuyucum.
Türkiye, Soğuk Savaş sonrasındaki dönemde dış operasyonlarla şekillendirilen hükûmetler döneminin sona ermesini fırsat bildi ve Batı ile iş birliği sırasında kendi gündemini harekete geçirdi.
Aksi takdirde Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir’in “Başkalarının 60 yılda aldığı yolu 6 yılda almaya çalışıyoruz” sözünü ve 2016’dan sonra savunma sanayiindeki proje sayısında çok hızlı yükseliş olmasını neye bağlayabiliriz ki...
Ulusalcı, sağcı ya da solcu olsun.
Kim Batılı değerlerin ve güçlerin karşısında konumlandıysa onları devreden çıkararak Batılılara iyi uşaklık yapmak isteyenler bu ülkede bir bir sahne aldı.
Bu uşaklardan bazıları 2013 yılında demokratik talepler adı altında vandalizm ve isyana teşvik etti.
Zaman geçtikçe meseleler unutulsa da unutulmayan tek bir şey var o da “Türkiye’nin kafasını kaldırdığı her an gelen bir müdahale...”.
10 Büyükelçiler Olayı’nda Avrupa dışında yer alan ABD, Kanada ve Yeni Zelanda dışındaki 7 ülkenin Avrupa Konseyi üyesi olması zaten alınan karardaki duruşu da gösteriyor.
Türkiye büyük bir güç...
Daha da büyüme yolunda...
Büyük güçlerin alanlarına girene kadar Batılılar için yakın bir “pazar” ve uzak bir “karakol” olarak değerlendirilirdi canım ülkem.
“Gezi” diye ortaya koyulan o günde, vatandaşı ve demokrasiyi dert edindiğini söyleyen “Boyun Eğme”yen dolar zengini “Direnişçiler”in bugün sesi soluğu çıkmaz oldu.
Ezilen, kandırılan yine vatandaş.
Gerçek demokrasiye ulaşmak zor.
Bunu sağlayacak gücü elde etmek zorundasınız.
Tüm dünyada birbirinin arkasını oymak için fırsat kollayan bir düzen varken içeride çıkarılan oyunlara karşı dikkatli olmak gerekir.
Bu oyunları kuran maşalara devletin göz yummaması da normal.
Zaten hiçbir ülke de bunlara göz yummaz.
Görmedik mi “Paris’teki yeşil yeleklileri”...
10 Büyükelçi Olayı’nın mimarı ABD’nin Guantanamo Hapishanesi de, bu gerçeği inkar edenlerin yüzlerine çarpmıyor mu?...
Türkiye’nin geleceğinin Avrupa’da olduğunu söylerken düşmanlarımızın çoğunun da orada olduğunu söylemek büyük bir çelişki olsa da sermaye güçleri, lobiler, siyasetçiler ve devletlerin gizli emelleri farklı kulvarlarda hareket eden meseleler.
Bazen bir olurlar bazen da ayrı.