Helva yapamama
Un var, şeker var, su var ama ustası olmazsan helvayı yapamıyorsun. Ülkemiz maalesef birçok alanda her şeyi olduğu halde bir türlü içine düştüğü girdaptan çıkamıyor ve ha bire bocalıyoruz.
Eğitimde, sanayi ve teknolojide aldığımız mesafe elbette çok. Ancak helva yapıcılarımızın çok daha fazla gayret etmesi gerekiyor.
Sağlık alanında nerelerden buralara geldiğimizi yakinen bilenlerdenim.
Çok mesafe katettik. Doğru ama yetersiz. Sistemi ne kadar rehabilite edersen et, eğer elemanların yani helva yapıcıların ustalık maharetleri yetersiz ise ürettiğin hizmetin kalitesi beklenenin altında oluyor.
Ustalık ise sadece bilmekle değil, sanat ve samimiyet ile buluşursa her kapıyı açan maymuncuk halini alabiliyor. Bu gerçeklikten olsa gerek, eski ustalar çok daha donanımlı olurlarmış. Astronomi bilirken, din felsefe mantık tıp ve sosyal ilimleri yutarlarmış.
Bugün hemen her alanda maddi ve manevi olarak düne göre daha çok imkanlarımız olmasına rağmen, dünden daha fakir ve daha geride olduğumuz gerçekliğini, yani buradaki paradoksu iyi tahlil etmek durumunda olmalıyız.
Maddi olarak varlık içinde yüzerken, kanaat ve tevazu garnitüründen yoksun olmamız nedeni ile fakirlik korkusu içerisinde yaşıyoruz.
Aynı şey manevi dinamiklerimiz için de geçerli. Camiler açık. Dini yayın yapan radyo tv, gazete, mecmua, dergi, kitap vesselam her şeyimiz var. Ancak samimiyet ve ihlas garnitürü eksik ya da yetersiz olunca ibadetlerimizden yeteri kadar tat ve zevk alamıyoruz.
Sağlıkta durum farklı mı? Şimdi arka arkaya şehir hastanelerimiz açılıyor. Eski ile kıyaslanmayacak kadar bu alanda ülkemiz gerçekten çağ atladı. Sonuç? Koskoca bir hiç desem itiraz edersiniz.
Allah kimseyi düşürmesin ile başladığımız hastane maceralarından canı yanmayan var mı? Elbette var. Üstad Şevket Eygi Beyin sözü" En güzel hastane benim içinde tedavi görmediğim hastane "der.
Gerçekten çok doğru ve yerinde bir tespit. Son 10 yıl içerisinde sağlık bütçemiz 10 kattan daha fazla arttı. Normalde bu kadar ciddi bir yatırımın sonunda hastalıklar ve hastaneye müracaatların ciddi oranda azalması beklenir.
İstatistikler bunun zıddını söylüyor. Hastalıklar ve hastaların sayısı da füze hızı ile artmış. Sorun ne? Un var şeker var su var. Ustada var. Buradaki sorun sadece ustalıkla çözülemiyor. Ustaların hem samimi, hem sanatkar, hem de şifanın geldiği yeri bilmesi gerekiyor.
İlim kendin bilmektir diyen koca Yusuf boşuna söylememiş. Haddimizi aşarak kendimizi bilmeden ilmimizle hastalara yaklaşmak bazen yüzümüzü kızartabiliyor.
Çok sık karşılaştığım için hiç yadırgamadan sizlerle şu gerçekliği paylaşmak istiyorum. Tıp kitaplarımızdaki bazı hastalıklara tıpa tıp benzeyen hastalar çok gelir. Hatta kitapta yazdığı gibi anlattığı için de sanki kitaptan okuyormuş gibi gelir bize.
Tecrübene göre dersin ki, tamam buna şu tedavi iyi gelir. Tedaviye başlarsın ve hasta aynen kitapta yazdığı gibi iyi olur. Şifanın parlattığı gözlerle gülerek size teşekküre gelir. Hem hasta, hem de doktor mutlu olur.
Bunun zıddı durumla daha fazla karşılaşıyoruz. Hasta yine kitapta yazdığı gibi tüm şikayetlerini aktarır. Muayene ve tetkiklerinde bulunanlarda tıpa tıp kitapta yazdığı gibi. Oh der ve daha önce tecrübe ettiğin ve çok başarılı olduğun yüz güldürücü tedaviyi başların. Hasta daha birkaç gün geçmeden asık suratla sorgulayıcı bir eda ile gelir ya da telefon açarak, beni mahvettin öldüm bittim. Bu tedaviyi nasıl acımadan insaf etmeden bana uygularsın diye başlar verip veriştirmeye.
Çok samimi olarak söylüyorum. Hemen hemen her meslektaşımın sık karşılaştığı, yaşadığı ve yadırgamayacağı gerçeklik bu. Bu durumu nasıl izah edersiniz?
Daha başka hastalarımız ise farkında olmadan şirke girer. Hastalık hikayesi aktarayım derken yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışır. Esas şifa vereni atlayarak kendinden menkul aktarımlarla durumdan vazife çıkarır.
Değerli dostlar nereden nereye geldim. Biliyorum. Daha başka meselelerde var ama başka bir makalede aktarmak ümidi ile sağlık ve mutluluklar dilerim.