Helâlleşme için helâl rızık!..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “28 Şubat’ın yaralarını kapatıp helâlleşeceğiz.” dedi ya…
Hemen her partiden, her inançtan, her ideolojiden
vatan evlâtları bu konudaki fikrimizi soruyor.
Birçoğundan gelen, “Sizin grup saplantınızın, herhangi birinden beklentinizin olmadığını
biliyoruz. Kızgın demiri soğutmanın önemine vurgularınızı da çok duyduk ve
okuduk. Bunlardan dolayı da tavrınızı merak ediyoruz.” muhtevalı sözlere
teşekkürler.
Helâlleşme işine nasıl bakıyorum?..
Arz edeyim Efendim:
Kendimi bildim bileli (ki kendimi bilmeye başlamam
namazın önemini idrak etmeye başlamamla birlikte oldu), fikirlerin serbest bir
şekilde ifade edilebilmesinden yana oldum.
İş “şiddete” dökülmedikten sonra sıkıntı
yok.
İnancına güvenen, fikrin ifade edilmesinden korkmaz.
Bizde bir söz vardır hani;
“Nefesine
güvenen borazancıbaşı!”
*
Dolayısıyla, bu “Helâlleşme”
çağrısını değerlendirirken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ideolojisini ve bu
ideolojiye dair hislerimi işin içine katmamaya gayret ediyorum.
“Herkesin
inancı, ideolojisi kendine” diyorum.
CHP’nin “ontolojisi”
elbette bir ölçüde etkiliyor beni.
Rahmetli Necip Fazıl, “CHP bir parti değil…” diye başlayan cümlesinde, bu yapının “ontolojisini” nasıl izah etmiş, bilirsiniz…
Deniyor ki,
“Bu eski CHP’yde, siz yenisine bakınız!”
Bu söyleme, “Kırk
yıllık kâni, olur mu yâni!” diyerek karşı çıkabilirim ama bunu yapmayacağım.
Hani…
Hüsn-ü
zannı çatlatma pahasına, “Bu belki de
bir seçim stratejisi değildir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarının havasına
girmeye başladığımız Cumhurbaşkanlığı seçimi ile, ittifakın arz ettiği
görüntüyle, liderlik ettiği ittifakın üyelerinin yapılarıyla alâkası yoktur! İşin
içinde kurnazca hesaplar, hele bir gelelim de o zaman
görürsünüz hanyayı Konya’yı, mevzuları yoktur!..” diyeceğim.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun kulaklarına “sağ taraftan” gelen, “Azgın
azınlığı frenlemezseniz, mütedeyyin kesimlere endişelerini azaltacak
açıklamalar yapmaz, vaatler vermezseniz bizi de zora sokarsınız… Sizlerle işbirliğine devam etmemiz gittikçe
güçleşir!” yollu “taleplerin” de
fazla etkisi yoktur!
Ben her şeye rağmen böyle düşünmeye çalışacağım.
“Helâlleşme”
çağrısının “AK Parti’den kopmuş”
siyasilerden birinin “ortak adaylığının” önünü açmaya matuf bir “söylem”den ibaret olduğu yönündeki
değerlendirmelere de kulağımı tıkayacağım!..
“Özeleştiri”
elbette çok önemlidir.
Kıymetlidir.
Herkesin de buna ihtiyacı vardır.
Birisi “özeleştirimizi yapıyoruz!” dediğinde, “Niye
yapıyorsun ki?” diye sormak yerinde olmaz.
“Âyinesi
iştir kişinin lâfa bakılmaz!” demiş Merhum Ziya
Paşa.
İzler ve görürüz…
Kısa bir süre evvel vâki olan “bürokratları tarih
vererek tehdit etme” tavrının özeleştirisini beklemekte de fayda var.
Sayın
Kılıçdaroğlu belki de, seçim süreciyle alâkalı olmayan bir “aydınlanma”
haline ulaşmış ve “Kardeşim, iki günlük
dünya. Sonuçta aynı gemideyiz. Bu memleket sıkıntıya girerse hepimiz sıkıntıya
gireriz. ABD, 12 Eylül ve 28
Şubat’ta darbe yaptırdı da, bize mi yaradı sanki!”
diye düşünmüştür.
Olmaz mı yani, olamaz mı?
Kim ne derse desin, yazdıklarımın ne kadarını “ironi” olarak değerlendirirse
değerlendirsin, ben yine de “saflık” hattından
ilerleyeceğim.
Buradan da, kendilerinin işaret ettikleri “28
Şubat”a geleceğim.
Sayın Kılıçdaroğlu, milat olarak “28 Şubat”ı koymuş.
Şurası, burası çeyrek
asırlık bir süreç.
Bence, makul bir geriye gidiş.
O günden bu yana olanların bitenlerin muhasebesini
güzelce yapıp, geçmişten ders çıkartmayı, dünden bugüne ve geleceğe bakmayı
elbette çok isterim.
Bununla birlikte..
Bizi birbirimizden ayıran bir takım meselelerin
olduğunu ve bunların halının altına süpürülmesinin doğru olmadığını
düşünenlerdenim.
Halının altına süpür süpür, bir yere kadar.
Ruhi sıkıntıları aşmanın en güzel yolunun “sıkıntılarla yüzleşmek” olduğu
söylenir.
Bunu yapmayınca, birikim olurmuş ve bir yerde de patlama!..
*
“Helâlleşme”
çabasına “evet”, demekle birlikte…
Buradaki “evet”in, tıpkı “şartlı
tahliye” gibi bir “şartlı evet”
olduğunu vurgulamayı da ihmal etmeyelim.
Peki, kendimizce öne süreceğimiz “şartlarımız” neler?
Bir sonraki yazımıza, bu “helâlleşme” meselesine,
başlıktaki “Helâlleşme İçin Helâl
Rızık!..” cümlesiyle başlayalım...
“Niye böyle bir başlık attık?” sorusunun cevabı da
orada olur kısmetse,
O yazıda, Sayın Kılıçdaroğlu’nun “helâlleşmenin
miladı” belirlediği “28 Şubat”ı ve
sonrasını ele almayı plânlıyorum.
Bu yazıyı okuyanlar, bir sonraki yazımızı da
okusunlar lütfen.
Bir de okumayanlara söylesinler!
***
ANADOLU’NUN
VİCDANI, ANADOLU’NUN İRFANI BÜYÜK MÜTEFEKKİR!
Üstadımız Sezai Karakoç’un vefat haberi, hepinizi
olduğu gibi beni de derinden etkiledi.
Ne büyük bir acı, ne büyük bir boşluk.
Bir “Şahsiyet
Âbidesi”, “Tevazu Âbidesi.”
Samimiyetle “Hazret-i
Ömerleri arayanlar” için, günümüzün numunesi.
Özü, sözü bir.
Fikri, eylemi bir.
Sanatı, yürek kalemiyle yazılmış muhteşem şiir.
Hakk'ın rahmetine
kavuşan Üstadımız Sezai Karakoç.
Allah sizden razı
olsun.
Mekânınız cennet olsun.