Helalleşme
Gidenler, kalanlara söyler, bir daha dönemeyeceğini düşünerek. Kalanlar, uğurladıklarının ardından dua eder. Selam veren, selamı alana göre daha öndedir. Hak, böyle böyle geçer. Zamanla bu ilişkiler arasında bir hukuk ortaya çıkar. Helalleşmek bu durumda kaçınılmaz olur.
Görünen bir şey değildir helalleşmek. Kalbî bir duadır çoğu
kez. Bazen de maddî anlamda alıp verme şeklinde de olabilir. Ancak bizde daha
çok sözle yapılır. Bu sözü söyleyen kişi ne kadar içten söylerse o kadar tesirli
olur. Helallik dileyen de o kadar mutlu olur, rahatlar. Buradan daha güçlenen
bir dostluk çıkar. Ardından muhabbet hâsıl olur. Muhabbetin olduğu yerde de
huzur ve güven vardır. Dünya için lüks kavramlardır huzur ve güven. Dünyanın
muhtaç olduğu ve gittikçe kaybolan iki kavramdır huzur ve güven.
Dünyayı en çok kullanan canlı
insandır. Neredeyse her varlığın insan üzerinde hakkı vardır. Her şeyi kullanıyoruz
dünyada. İnsan ne ile muhatap ise onunla arasında bir hukuk oluşuyor. İnsan,
hafızası ve hatıratı olan varlık. Unutsak bile hak ortadan kalkmaz. Dolayısıyla
hesaplaşmaya hazır olmalı insan. Biraz da sorgu sual gibidir bu hesaplaşma. Bunlar,
bize büyük hesap gününü hatırlatır. Helalleşme bu bakımdan insanın
unutamayacağı bir hesaplaşmadır. Yok saymak, unutmak, vefasızlık yapmak, sırt
dönmek kurtarmaz. Zaman zaman bazı
hayvanların sahiplerine karşı davranışlarını izliyoruz. Sahibi ölen bir köpek,
cenazeye katılıyor, mezarda bekliyor.
Helalleşmek için olsa gerek bunlar.
Demek ki şuur veya aklın ötesinde bir şey helalleşme. Vefayı da besler.
Size tebessüm edenin üzerinizde
hakkı olabilir. Kim bilir o bakışla kalbinize bir ferahlık değer. Modern çağ
insanı akıp giden hayatın çarkları arasında ömrünü öğütüyor. Kendisine,
ailesine, çevresine, eşine dostuna zaman ayıramayabiliyor. Selamlaşamayan
komşular var. Yalnız yaşayanların ölüm hâlleri hepimize ders veriyor.
Ölümlerini birkaç gün sonra öğrendiğimiz insanlar artıyor. Elveda diyemeden
gidenlerin üzerinde hak kalmaz mı?
Muhatap olduğumuz ne varsa
onunla aramızda hukuk oluşur, demiştik. İnsanın arzuları bitmiyor. Tüketiyoruz
her şeyi. Maddî anlamda tükenenin yerine
bir şey koymak en kolayıdır. Ömrümüz dört mevsim misali değişiyor. Baharda
yağmur istiyoruz. Çiçekleri kokluyoruz. Bir ağacın gölgesini kullanıyoruz,
ağacın hakkı geçiyor bize. Neyin hakkı yok ki üzerimizde? Hoyratça
kullandığımız dünya, kirletilen ırmaklar, denizler, ormanlar… Sorulmayacak mı
bunlar? Kuşların mekânına evler yapıyoruz da pencere önlerine konan kuşlara yem
bile vermiyoruz. Bazı kuşlar, balkonlara yuva yapıyor, şaşırıyoruz. Aslında bir
zamanlar onların eviydi oralar. Biz işgalciyiz. İnsan, dünyayı kendi yaşam
alanının ve amacının dışında kullanıyor. Hak geçiyor. Peki, insan kuşlarla
ağaçlarla börtü böcekle helalleşmeden cennete girebilir mi?
Dünyamızı ısıtan ve aydınlatan
güneş, geceleyin çıkan ay bizden hak talep ederse ne olur hâlimiz? Canımız
sıkkınken bizi arayıp hâlimizi soran bir dostun içten konuşmasından, verdiği
moralden kıymetli ne vardır? Böyle
dostlarla aramızda hak oluşmaz mı? İlk kez gittiğimiz bir şehirde yolumuzu
bulmak için adres sorduğumuz bir kişi ile aramızda hak oluşur mu? Bazı insanlar
vardır, sürekli helallik dilerler. “Zamanınızı aldım, hakkınızı helal edin.” derler.
Gidip de dönememek vardır; gelip
de görememek vardır.” Helalleşmek inancımızın gereği, hayatımızın garantisidir.
Şimdi helalleşmek zamanıdır. Evimizden başlayarak, komşularımıza,
arkadaşlarımıza, çevremize yönelmeli ve helalleşmeli. Hesabı burada kapatmak lazım. Büyük hesap gününe kalan her hak, bizi
hüsrana, acıya ve sonsuz ızdıraba sürükler.
Hakkını teslim edelim, her varlığın, her canlının. Allah’a havale edilen
hak, o büyük gün, sahibine iade edilecektir. Biz havale edilmeyelim, Allah’a
emanet edilelim.