Helalinden kazanç onurlu bir yaşamdır
6 Şubat depremiyle beraber hayatımızda meydana
gelen değişiklikler hepimizi derinden etkiledi.
Kayıplar, yıkımlar, ayrılıklar, göçler, yaşam
standartlarının değişmesi, korkular acılar daha birçok…
Bunların üzerine söylenen nice söz, bir
yerlerde yankı bulmuş, birbirimizin derdiyle dertlenme, merhem olma vazifesi
görülmüştür.
Süreç içinde bir mesele vardı ki beni derinden
üzmüştür ve üzmektedir.
Depremin acısıyla ruhları, bedenleri dağılmış
insanlar bir de hırsızlık vakalarıyla mücadele etmiş, etmektedir.
Kiminle konuşsanız binasından, evinden,
sağından, solundan bir şeyler çalınmış.
Satılmaya müsait olan, olmayan eşyaların
sahibinden bihaber alınıp götürülmesi nice mağduriyeti beraberinde getirmiştir.
Talan etme fütursuzluğuna, bunların da
eklenmesi içler acısı bir durumu göz önüne sermiştir. Bunu gündemde tutup, ‘’belki
de üzerinde en çok çalışılması gereken konu budur’ ’diye düşünüyorum
İnsanın helali ile kazanıp geçinmesi varken
neden çalar ki…
Fıtrata bağlı bir ruh nasıl bu hale gelir ki…
‘’Anlamak’’ boyutu bu soruların cevaplarında
ebeveyn ve eğitim araçlarına yöneliyor.
Bir yakınımın toprak evinin enkazında çıkan
bir miktar hurdanın bile! anında yok olması mahallelerin sessizliğini fırsat
bilip, acıyı hiçe sayıp, kapı pencere korumasını kaybetmiş nice ev ve binadan
götürenler maddi kayıplar yaşayan aileleri elbette derinden üzmüştür.
Biz nasıl bu hale geldik sorusundan çıkamıyorum!
İnsan var olalı beri hak- batıl, iyi- kötü
mücadelesi devam etmektedir de acıyla yoklukla belirsizlikle mücadele eden
insanlara bir de mallarından çalarak verilen eza, maddi boyutla beraber manevi
acı yüklemiştir.
Çünkü deprem bölgesinde insanlar ihtiyaçlarını
karşılayacak dükkân bile bulamıyorlardı.
Bir fincan takımı, bir makine yerine gelir de
anısı olan eşyaların yarı doldurulamaz. Bu da ayrı bir mesele.
Ailesine ekmek götürme derdinde olan birine
ekstra yüklenen eşya ve onu temin için uğraşması maddi manevi ezadır.
Helal kazanç kişinin vicdani rahatlığı, alın
teriyle çalışmasıdır
‘’Nasılsa
kimse görmüyor’’ diye işini savsaklamayı, mesaiden çalmayı, ürettiğinde ehven
olanı kullanmayı, gramaj azaltmayı, bir olanı beşe satmayı kabul eden ruh
fıtratı bozmuştur.
Bu kişiye normal geliyorsa ölçü tartı hilesini
ayet ayet zikreden rabbine de hiç kulak vermemiştir.
Ya da okuduğu, dilinden aşağı inmemiştir.
Deprem bölgelerinde direkt yaşanan bu
hırsızlık vakaları ise sahip olduğumuz değerlerin efendiliğin, hanımefendiliğin,
saygının, onurun, inancın, kul hakkı tanımının yerle bir olduğunu
göstermektedir.
Misafir edilen binada lavabonun anahtarını
alıp sadece kendi ailesine kullandıran diğer insanları düşünmeyen biri,
bencillikte zirvededir.
Her şeye göz koyan, el koyan biriktiren
istifleyen insanlar ‘’hiç mi aile terbiyesi almadı, hiç mi eğitim almadı’ ’sorusunu
akla getiriyor eseflenerek.
Üzüntümü ifade edecek kelimeler zincir olup
prangalıyor beni.
‘’Toprağı kanla sulanmış asil vatanın
evlatları böyle olamaz’’ diyorsunuz.
‘’Kozmopolit bir toplum olduk’’ cümlesinin
haklılık payı olsa da milli manevi değerlerinden uzaklaşmış, nefsinden
başkasını düşünmeyen insanlar da acıya acı katmıştır.
Velhasıl; depremle beraber yaşadığımız bu acı
gerçeği de çokça gündemde tutmalıyız. Çalmanın, hırsızlığın çok büyük bir ayıp
olduğunu, inancımızla, kültürümüzle asla uyuşmayacağını işlemeye beşikten
başlamalıyız.
Helalinden kazançla büyüyen nesiller ahlaklı,
günahlardan korunan olurlar.
Bu bilinçle hepimiz yeniden yeniden kolları
sıvamalıyız
Onurlu vakarlı terbiyeli güzel nesiller ve
toplumlar için bunu yapmalıyız vesselâm.