HDP'nin sokak çağrısı!
HDP sokak çağrısı yaptı.
Tabipler
Birliği “Boykot”tan bahsetti.
Sosyal
medyadaki organizasyon da dikkat çekici.
Konusu
zamlar ve hayat pahallılığı olan “Yeni
Gezi Parkı” hazırlığı mı?
İşin
içine “Meslek Örgütleri” girmişse,
dikkatleri bine katlamakta fayda var.
Zira,
“bazı” meslek örgütleri…
Özellikle
de “HDP’ye yakın” meslek örgütlerinin faaliyetlerine dikkat!..
Gezi
Parkı olaylarının başlangıcında çiçek, böcek meseleleri vardı.
İlk günlerin hemen ardından aslında meselenin
o olmadığı, siyasi iktidarı devirmeyi hedeflediği ilân edildi.
O
günlerde, İktidar Partisi’nde kırılmalar gördük.
İçeride
savrulmalar oldu.
Dönemin
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan,
taviz vermedi, dikleşmeden dik durdu…
O
günlerde bir de, Melih Gökçek
faktörü vardı.
O
da, sosyal medyadaki sıkı duruşuyla dengeyi sağladı.
Ekranlardaki
üstün performansıyla, psikolojik yenilgiye engel oldu.
Oldu
ve sonra da…
Biliyorsunuz,
neler oldu!..
*
O
günlerde, metal yorgunluğu denilen sıkıntı bu kadar görünür halde değildi.
Herhalde,
Sayın Erdoğan’ın etkinlik ve sözünün tesir derecesi de bugünkünden biraz daha
fazla idi.
O
günlerde, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye yönetimleri Ak Parti’deydi.
“Yerel
seçim” mağlubiyeti yaşanmamıştı.
*
İstanbul
Belediye seçimlerinden önce, bazı Ak Parti önde gelenleriyle durum
değerlendirmeleri yapmıştık.
Kendilerine,
“Bu seçimi kaybetme ihtimaliniz hiç de
küçük değil. Böyle bir durum olursa, ne gibi gelişmelerin yaşanacağını
düşünüyorsunuz?” diye sorduğumda…
Genellikle,
“Bu seçimi kaybetmeyeceğiz!”
karşılığını almıştım.
“Oldu
da kaybettiniz diyelim, ne olur?” diye sorduğumda da…
“Çok kötü şeyler olur. Erken seçimi
zorlama noktasındaki ısrarları artar. İçeride moraller bozulur. Sıkıntı büyür!”
gibisinden bir şeyler söylenmişti.
İşte,
o seçim iktidar partisi tarafından kaybedildi.
İstanbul
ve Ankara kaybedilmişse, başka rakamların hiçbir önemi yoktur.
O
seçim kaybedilmiştir ve gereken kayıptan gerekli dersleri çıkartarak geleceğe
bakmaktır.
Peki,
o dersler çıkartıldı ve gereği yapıldı mı?
Bu
sorunun cevabını en iyi bilenler, İktidar Partisi’nde görev yapanlardır!
Onların
resmi görüşleri farklı ise de, şahsi görüşlerini çok iyi biliyorum.
Evet,
Başta
Ekrem İmamoğlu olmak üzere, CHP’li başkanlar, bugüne kadar oldukça kötü
performanslar sergilediler ama…
Sayın
Recep Tayyip Erdoğan ve Eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin koronavirüse
yakalanmalarının ardından oldukça yaygın bir şekilde sergilenen “Helvanızı yemek istiyoruz!”
çılgınlığı, hadsizliği, nefretin boyutlarını ortaya koyuyor.
Öfkenin
ve nefretin baldan tatlı olduğu söylenir!..
“Recep Tayyip Erdoğan nefreti”
ve uzun yıllardır iktidardan uzakta kalmış olmanın acısı, akılları başlardan
alabiliyor.
Bütün
bunlara, “Ak Partili” değil de “AKP”li olarak nitelendirmeleri daha uygun olan bazı
şahısların, Ak Parti’ye tam destek verenleri bile çileden çıkartan söylemleri,
tavırları eklenince…
Sıkıntı
daha da büyüyebiliyor.
Fildişi
kulelerde yaşadıklarını her halleriyle belli eden kimi “möhüm” zatlar, hayat
pahallılığı, akaryakıt ve elektrik zamları gibi konular gündeme geldiğinde
öylesine bir “üstenci” üslup içinde oluyorlar ki…
Dedim
ya, Ak Parti’ye tam destek verenler bile çileden çıkıyor!
Vatandaşın
derdi ile dertlenmediklerini her halleriyle ortaya koyan tipler, sokak çağrısı
yapan HDP ile boykottan bahseden Tabirler Birliği’nin ekmeğine yağ sürüyor.
Bu
yazıyı uzatmak istemiyorum.
Galiba
maksat hâsıl oldu.
Çok
çok dikkatli olunmazsa, ülkeye çok büyük zararlar verecek gelişmeler
yaşanabilir.
Meselenin
güvenlik boyutu elbette, devletin ilgili birimleri tarafından
değerlendiriliyordur.
Amma
velâkin, güvenlik tedbirleri ile bir yere kadar…
Toplum
psikolojisini sağlam tutabilmek, meselenin en mühim, en hassas tarafı.
Kitlelere
seslenebilme imkânı olanlar, vatandaşı “sinirlendirecek”
hal ve hareketlere devam ederlerse sıkıntı olur.
Bu
noktada sık sık “Batı’da da geçim
sıkıntısı var, bakın Almanya’nın, Hollanda’nın haline” yollu söylemlerin
öne çıkartılmasının işe yaramadığını, aksine zarar verdiğini belirtmem
gerekiyor.
Empati
çok mühim.
Bu
olmazsa sıkıntı daha da büyür!
Öte
yandan;
Sayın
Cumhurbaşkanı, bir ara “kızgın demiri
soğutmaktan” bahsetmişti malûm.
O
süreç bir dizi provakasyonun etkisiyle başladığı yerde kesintiye uğradı.
Şimdilerde,
bu yönde arayışlar görüyorum.
Bu
güzel bir gelişme.
Sayın
Erdoğan’ın, genel başkanların “geçmiş
olsun” dileklerine, isim isim “teşekkürle”
cevap vermesi, güzel bir gelişmeydi.
Kızgın demiri soğutmak
için gerekli adımları atma işi, yönetme sorumluluğundan dolayı elbette de
öncelikle siyasi iktidara düşüyor ki, tekrar edeyim bu yönde işaretler
görüyoruz.
*
Sokak
çağrılarının yoğunlaştığı bir süreçte “Bir
şey yapamazlar, hele bir denesinler!” gibi bir söyleme yönelmek yanlış
olur.
Geçim
sıkıntısındaki vatandaşla, sokak çağrıları yapan “tuzu kuruları” birbirinden ayırmak şart!..