Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.40
Gram Altın
2936.00
BIST 100
9696.32
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Şubat 2022

HDP'nin sokak çağrısı!

HDP sokak çağrısı yaptı.

Tabipler Birliği “Boykot”tan bahsetti.

Sosyal medyadaki organizasyon da dikkat çekici.

Konusu zamlar ve hayat pahallılığı olan “Yeni Gezi Parkı” hazırlığı mı?

İşin içine “Meslek Örgütleri” girmişse, dikkatleri bine katlamakta fayda var.

Zira, “bazı” meslek örgütleri…

Özellikle de “HDP’ye yakın” meslek örgütlerinin faaliyetlerine dikkat!..

Gezi Parkı olaylarının başlangıcında çiçek, böcek meseleleri vardı.

İlk günlerin hemen ardından aslında meselenin o olmadığı, siyasi iktidarı devirmeyi hedeflediği ilân edildi.

O günlerde, İktidar Partisi’nde kırılmalar gördük.

İçeride savrulmalar oldu.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, taviz vermedi, dikleşmeden dik durdu…

O günlerde bir de, Melih Gökçek faktörü vardı.

O da, sosyal medyadaki sıkı duruşuyla dengeyi sağladı.

Ekranlardaki üstün performansıyla, psikolojik yenilgiye engel oldu.

Oldu ve sonra da…

Biliyorsunuz, neler oldu!..

*

O günlerde, metal yorgunluğu denilen sıkıntı bu kadar görünür halde değildi.

Herhalde, Sayın Erdoğan’ın etkinlik ve sözünün tesir derecesi de bugünkünden biraz daha fazla idi.

O günlerde, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye yönetimleri Ak Parti’deydi.

“Yerel seçim” mağlubiyeti yaşanmamıştı.

*

İstanbul Belediye seçimlerinden önce, bazı Ak Parti önde gelenleriyle durum değerlendirmeleri yapmıştık.

Kendilerine, “Bu seçimi kaybetme ihtimaliniz hiç de küçük değil. Böyle bir durum olursa, ne gibi gelişmelerin yaşanacağını düşünüyorsunuz?” diye sorduğumda…

Genellikle, “Bu seçimi kaybetmeyeceğiz!” karşılığını almıştım.

“Oldu da kaybettiniz diyelim, ne olur?” diye sorduğumda da…

“Çok kötü şeyler olur. Erken seçimi zorlama noktasındaki ısrarları artar. İçeride moraller bozulur. Sıkıntı büyür!” gibisinden bir şeyler söylenmişti.

İşte, o seçim iktidar partisi tarafından kaybedildi.

İstanbul ve Ankara kaybedilmişse, başka rakamların hiçbir önemi yoktur.

O seçim kaybedilmiştir ve gereken kayıptan gerekli dersleri çıkartarak geleceğe bakmaktır.

Peki, o dersler çıkartıldı ve gereği yapıldı mı?

Bu sorunun cevabını en iyi bilenler, İktidar Partisi’nde görev yapanlardır!

Onların resmi görüşleri farklı ise de, şahsi görüşlerini çok iyi biliyorum.

Evet,

Başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere, CHP’li başkanlar, bugüne kadar oldukça kötü performanslar sergilediler ama…

Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin koronavirüse yakalanmalarının ardından oldukça yaygın bir şekilde sergilenen “Helvanızı yemek istiyoruz!” çılgınlığı, hadsizliği, nefretin boyutlarını ortaya koyuyor.

Öfkenin ve nefretin baldan tatlı olduğu söylenir!..

“Recep Tayyip Erdoğan nefreti” ve uzun yıllardır iktidardan uzakta kalmış olmanın acısı, akılları başlardan alabiliyor.

Bütün bunlara, “Ak Partili” değil de “AKP”li olarak nitelendirmeleri daha uygun olan bazı şahısların, Ak Parti’ye tam destek verenleri bile çileden çıkartan söylemleri, tavırları eklenince…

Sıkıntı daha da büyüyebiliyor.

Fildişi kulelerde yaşadıklarını her halleriyle belli eden kimi “möhüm” zatlar, hayat pahallılığı, akaryakıt ve elektrik zamları gibi konular gündeme geldiğinde öylesine bir “üstenci” üslup içinde oluyorlar ki…

Dedim ya, Ak Parti’ye tam destek verenler bile çileden çıkıyor!

Vatandaşın derdi ile dertlenmediklerini her halleriyle ortaya koyan tipler, sokak çağrısı yapan HDP ile boykottan bahseden Tabirler Birliği’nin ekmeğine yağ sürüyor.

Bu yazıyı uzatmak istemiyorum.

Galiba maksat hâsıl oldu.

Çok çok dikkatli olunmazsa, ülkeye çok büyük zararlar verecek gelişmeler yaşanabilir.

Meselenin güvenlik boyutu elbette, devletin ilgili birimleri tarafından değerlendiriliyordur.

Amma velâkin, güvenlik tedbirleri ile bir yere kadar…

Toplum psikolojisini sağlam tutabilmek, meselenin en mühim, en hassas tarafı.

Kitlelere seslenebilme imkânı olanlar, vatandaşı “sinirlendirecek” hal ve hareketlere devam ederlerse sıkıntı olur.

Bu noktada sık sık “Batı’da da geçim sıkıntısı var, bakın Almanya’nın, Hollanda’nın haline” yollu söylemlerin öne çıkartılmasının işe yaramadığını, aksine zarar verdiğini belirtmem gerekiyor.

Empati çok mühim.

Bu olmazsa sıkıntı daha da büyür!

Öte yandan;

Sayın Cumhurbaşkanı, bir ara “kızgın demiri soğutmaktan” bahsetmişti malûm.

O süreç bir dizi provakasyonun etkisiyle başladığı yerde kesintiye uğradı.

Şimdilerde, bu yönde arayışlar görüyorum.

Bu güzel bir gelişme.

Sayın Erdoğan’ın, genel başkanların “geçmiş olsun” dileklerine, isim isim “teşekkürle” cevap vermesi, güzel bir gelişmeydi.

Kızgın demiri soğutmak için gerekli adımları atma işi, yönetme sorumluluğundan dolayı elbette de öncelikle siyasi iktidara düşüyor ki, tekrar edeyim bu yönde işaretler görüyoruz.

*

Sokak çağrılarının yoğunlaştığı bir süreçte “Bir şey yapamazlar, hele bir denesinler!” gibi bir söyleme yönelmek yanlış olur.

Geçim sıkıntısındaki vatandaşla, sokak çağrıları yapan “tuzu kuruları” birbirinden ayırmak şart!..