HDP'nin ibresi
Bu haftanın en çok tartışılan ve konuşulan konusu, hiç şüphe yok ki HDP'nin Kürt sorunundaki rolü ve muhataplığıdır.
CHP kanadından bugüne kadar duymadığımız şaşırtıcı bir açıklama geldi. Bu açıklamayı son dönem parti içindeki statükocu zihniyete rağmen, ezber bozarak yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
Diyor ki Kılıçdaroğlu:"Devlet dediğiniz kurum, gayrimeşru bir organla muhatap olmaz. İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP'yi meşru organ olarak görebiliriz. Eğer bu sorun çözülecekse meşru bir organla çözebiliriz."
Kılıçdaroğlu bunu söyleyerek dibini görmediği kör kuyuya taş attı ve bunu takiben HDP içinden farklı sesler yükselmeye başladı. Bilindiği üzere, HDP kendi içindeki farklı fraksiyonları ıslah etmekle meşguldü. Türk solu, güvercinler, şahinler, muhafazakar Kürtler...
Kafası karışık HDP'de ibre, üç dinamik arasında dönüp durmakta:
-İmralı
-Kandil
-Demirtaş
Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına ilk cevap Sezai Temelli'den geldi: "Kürt Sorunu'nun çözümünün yegane muhatabı HDP değil ama bu sorunun çözümü adına, bugün demokratik siyaseti var eden ve kolaylaştıran başlıca aktör HDP'dir ama asla unutulmaması gereken şey demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır."
Şimdi asıl soru şu; şu an parti genel başkanı olmadığı halde, böylesine sıkıntılı bir açıklamayı kendine neden vazife edindi. Arka planda kimlerle hesaplaşma var?
Demirtaş iki tweetle Temelli ve İmralı'yı devre dışı bıraktı.
1-Benim bildiğim HDP, Kürt sorunu dahil olmak üzere, Türkiye'nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir, irade sahibi siyasi bir aktördür ve elbette muhataptır. Çözümün adresi de doğal olarak TBMM'dir.
2-Tabii ki HDP, Kürt sorununun çözümünde tüm tarafların ve her kesimin, açık ve şeffaf katılımını, muhataplığını bilecek siyasi birikime ve deneyime sahiptir. Faydasız ve çoktan tükenmiş tartışmalar gündeme getirmek çözüme katkı sunmaz."
Mithat Sancar: "Çözümün adresi Meclis'tir. Hiçbir aktör göz ardı edilemez" dedi.
Bu farklı açıklama ve çözüm önerilerinden de anlaşılacağı üzere, HDP kendi içinde birliğini, bütünlüğünü sağlayamayan, ortak bir akılda birleşemeyen, bütün enstrümanlarının akordu bozuk gibi, her biri ayrı telden dem vuran, bozuk ve çok sesli orkestradır. Bunun en yakın örneğini İstanbul seçimlerinde gördük. İmralı mektubuna itibar edilmediyse, artık İmralı karar verme noktasında emekliye ayrılmış tespiti tam da yerinde olur.
İlk defa oy kullanacak Z kuşağı diye tabir ettiğimiz genç seçmen profili içinde, kendisini Demirtaş'a yakın bulan bir kitle var. Bunu bilen güç dengeleri sürekli stratejik farklı hamleler yapıyorlar. Millet ittifakında bunu daha net görebiliyoruz. HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, 'millet ittifakı'nın parçası olmak istemediklerini ifade ederek, "Bizim yolumuz üçüncü yoldur" dedi. Buna karşılık, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Seçimlerde ortak aday çıkarılması fikrine açığız" dedi. Sancar, doğrudan Cumhurbaşkanlığı seçimini işaret etti. Oysaki HDP'nin bir diğer eş genel başkanı olan Pervin Buldan, daha iki ay önce "Kimse bizden 31 Mart yerel seçimlerindeki desteği beklemesin açıklaması yapmış, bu açıklama da HDP ile bir türlü diyalog kanallarını genişletmeye CHP ile İYİ Parti'ye "rest" olarak algılanmıştı. Ve böylece nazlı gelin edasında olan HDP, iki ileri bir geri açıklamaları ile kafa karıştırmaya, kendi seçmenine bile samimi davranmayarak " kimden ne koparabilirim" düsturuyla siyaset yapmaya çalışıyor.
Siyasal beslenmesini Kürt Meselesi üzerinden yapan HDP, Türkiye'de toplumsal barış ve huzurun önündeki en büyük engeldir.
Kürtlerin tarihten beri en büyük sorunu, temsil sorunu olmuştur. Bu temsiliyeti üstlenen kimliklerin günü kurtarma hesaplarıyla bu sorun çözülememiştir. Kürt Sorunu ve toplumsal meselelerde sorunun nedenlerini doğru teşhis edersek, çözümün de anahtarını bulmuş oluruz. Mesele aktörler değil, demokratik sistemi doğru işletmek. İşte o zaman, kimse durumdan gereksiz vazife çıkaramaz.