HDP ve Diyarbakır anneleri
Partiler, ortak düşünce ve amaçlar ile bir araya gelen insanların oluşturduğu siyasi örgütlerdir. Bu ortak amaçlar kiminde ideoloji, inanç, yönetim biçimi, ekseninde şekillenirken kiminde de etnik kimliğe dayanır...
Bununla birlikte biraz ondan biraz bundan
olanlar da olabilir…
Ülkemizde etnik kimlik özelinde siyaset yapan
partilerden biride Halkların Demokrasi Partisidir (HDP). Bu partinin temsil
ettiği siyasi çizgi doksanlı yıllardan itibaren sırasıyla HEP, ÖZEP, DEP, ÖZDEP,
HADEP, DEHAP, DTP, BDP, DBP gibi farklı isimler altında siyaset sahnesinde
varlığını devam ettire gelmektedir.
Kürtlere ümit olmak hedefiyle, etnik kimlik
temelli olarak ortaya çıkan bu siyasi çizgi, her ne kadar Türkiye partisi
olduğunu iddia etse de pek inandırıcı bulunmuyor.
Son dönemlerde geldiği noktada Erdoğan
karşıtlarının, İslam düşmanlarının ve LGBT derneklerinin ümidi olmuş durumda.
Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı şehirlerde destek
gören tek parti olamamaları ve birçok şehirde Ak Parti’nin kendilerine rakip
olması her geçen gün daha da hırçınlaştırıyor bu çizgide siyaset yapanları.
Peki ya Kürtler umurlarında mı derseniz tabi ki
hayır... Şayet tersi olsa kazdıkları hendeklere o gencecik fidanları atarlar
mıydı? Binlerce Kürt gencinin gömülmesini adeta timsah gözyaşları ile
izlemediler mi?
Esasında iki çukur kazarak bir kazanım elde
etmeyeceklerini onlar da çok iyi biliyorlardı. Bekledikleri şey gözyaşı döken
ve yüreği yanan her ailenin artık onlar için sarsılmaz bir destekçi olmasıydı.
Velhasıl-ı kelam ilgi alanlarındaki kitle PKK’ya
sempati besleyen ve bu yolda bedel ödeyen Kürtler oldu. Bedel ödeyen bağımlı
olur, bedel alan zalimleşir kaidesinin vücut bulmuş hali bir zihniyet adeta
karşımızdaki.
Güneydoğu da yaşayanların malumudur, HDP’de
milletvekili, belediye başkanı veya benzeri pozisyonlarda görev yapmanın
şartlarından birisi aileden veya yakın akrabalardan en az bir kişinin PKK
kadrosunda aktif görevde olması veya bu uğurda ölmüş olmasıdır.
Bedel ödeme şartını sağlamayan ama HDP çatısı
altında milletvekili olmuş Türk solcuları da, kendilerine verilmiş bu makamın
bedelini farklı şekillerde ödemek zorunda kalırlar.
Bugünlerde Diyarbakır analarına yaptığı zafer
işareti ile gündemde olan Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu da bu gruptan bir akademisyen.
Özgeçmişine baktığımızda Boğaziçi Üniversitesine rektör olsa hiçbir protesto
ile karşılaşmayacak derecede elit bir beyaz Türk. Geçtiğimiz seçimlerde HDP’nin
beyaz Türk solcusu ve Erdoğan karşıtı kontenjanından İstanbul milletvekili
olmuş.
Beş yıl önce katıldığı bir televizyon
programında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına karşı en etkin hareketin, tüm CHP ve
HDP milletvekillerinin istifa ederek sine-i millete dönmesi olacağını ifade
eden bu saygın profesörümüz, koltuk sahibi olunca sine-i milleti falan unutmuş
gözüküyor. Sine-i HDP’den çıkamaz hale gelmiş.
Hatta öyle ki yıllarca cumartesi annelerini
siyasetlerine malzeme eden bu kişiler, bir buçuk yıldır her gün artan katılımla
destansı bir direniş sergileyen Diyarbakır annelerinin önünden geçerken zafer
işareti yapacak kadar zalimleşebiliyorlar.
Be hey vicdansız…
Yıllardır halkından oy alarak seçilen
Erdoğan’a karşı sine-i millete dönmekten bahsediyorsun da, hayatta en büyük acı
olan evlat acısını her gün bir kez daha yaşayan annelerin dertlerini dinlemek,
çare olmaya çalışmak neden aklına gelmiyor. Onca yüreği yanık ananın önünden
geçerken sızlamayan vicdanına karşı mı zafer işareti yapıyorsun?
Diyarbakır analarından ödleri patlıyor...
Yıllardır oluşturdukları korku duvarları
çatlıyor diye ne yapacaklarını bilmiyorlar gördüklerinde. Her geçen gün daha da
hırçınlaşmalarının sebebi bu...
İlk çıktıkları gün dedikleri gibi Kürtlerin
partisi olsalardı, binalarının önünde toplanan anaları bir gün olsun dinlemeye
kalkarlardı. Ama onlar PKK’nın partisi olmayı tercih ettiler.
Korkunuz boşuna, Kürt gençlerini öğüten düzeniniz başınıza yıkılacak. Türküyle, Kürdüyle bu coğrafya ayağa kalkacak, siz de o parmaklarınızı kırıp yerinizde oturacaksınız…