HDP- Edirne- İmralı üçgeni
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan, grup toplantısında: "Şu anda Edirne'deki, en büyük hesabı İmralı'dakine verecek. Zannediliyor ki her yer şu anda tozpembe. Değil... Onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar" dedi.
Bu açıklama, Sn. Erdoğan'ın, siyasette kurduğu denklemleri
kimsenin çözmeye, anlamaya muktedir olmadığını bir kez daha ispatlamıştır.
Gündem tekrar HDP ve Kürtler ekseninde şekillenmeye başladı.
Kürt meselesi, Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun en önemli,
öncelikli uzun ömürlü sorunlarından biri. Sorunun tarihsel ve sosyolojik
boyutuna baktığımızda, belki de söylenmemiş ve yazılmamış söz kalmamış gibidir.
Lakin hâlâ;
Soru mu?
Sorun mu?
Çözülmüş değil.
Kürt meselesi ile ilgili tartışmaların birçoğu, sorunun
adıyla ve tanımıyla ilgili anlaşmazlıklar yüzünden tıkanır. Çünkü sorunun adı
bir anlamda sorunun kimliğidir.
Öte yandan; bu bir sorun değil ise neden olumlu/olumsuz her
platformda masadaki kart olarak görülüyor. Bunu şöyle de tanımlayabiliriz;
Kürtler Türkiye coğrafyasının en politize toplumu. Bunu da özellikle seçim
döneminde daha çok hissettirirler. Seçimlerde kilit rol oynarlar. Bunu oya
devşirmek isteyenler ibreyi Kürtlere çevirmekten geri durmuyorlar.
Tarihsel bazı koşullar ve hatalar nedeniyle, bir kimlik
sorunu haline gelmiş jeopolitika ve dış güçlerle ilgili çok boyutlu bir sorun
olduğu su götürmez bir gerçektir.
HDP ve Kürt siyasi hareketinde, geçmişten süregelen bir
kopuş ve ayrışma vardı. Son demlerde farklı kliklerin oluşması, derin
çatlakların habercisi...
Metropol ve büyükşehirdeki Y ve Z kuşağı, İmralı'ya sadece
bir "doğma" olarak görmekte. (Doğma: doğruluğu deneyden geçirilmeden,
sınanmadan kabul edilen, olduğu gibi benimsenen ve bir öğretinin ya da
ülkünün dayanağı yapılan öğreti.)
Apoizm doktrini ile beslenmiş olsalar da, ideolojilerinin ve
hareketin lideri olarak Demirtaş’ı tercih etmekteler. Bu, buzdağının görüneni.
Bizim göremediğimiz nice farklı sistem ve metodoloji mevcut. Buna bir şekilde
HDP içinde çatlaklar da diyebiliriz. Kendi içindeki bölünme artık aşikar.
Özellikle muhafazakar Kürtler, HDP içindeki inişli çıkışlı siyasetten yorulmuş
ve farklı istikamete doğru yola çıkmış durumdalar.
Altan Tan ve Ayhan Bilge vb. isimler artık HDP de siyaset
yapmayacaklar. Kürt milliyetçiliği hareketinden gelen isimler uzun zamandır
partiden güvercin-şahinler durumundan beri dışlandılar.
Türk solu dediğimiz hareket, azınlık olmasına rağmen, karar
ve yetki konumunda çok daha ön saflarda yer almaktadırlar. Harekete sonradan
katılanların, kraldan çok kralcı yaklaşımları son derece düşündürücü. Bunlardan
en önemli örnek Sezai Temelli ve o ekolden gelenler. Türk solu dediğimiz
kimlikler, Kürt kimliğinin ekmeğini de etiketini de Kürtlerden daha çok
yaşıyorlar.
HDP içinde iki kanadın zaman zaman öne çıkma ve geriye düşme
durumları olmuştur. Batı'nın gözüyle Demirtaş güvercin. O sebeple her türlü
konsept tasarlandı. Şahinler ön planda fazla görünmeseler de mutfak kısmını
onlar yönetiyorlar. Tabi bu kol ve kanatları sayarken Kandili unutmamak
gerekir. Aralarındaki organik bağın hiç kopmadığı biliniyor. Şu anki HDP'nin
içinde Öcalan'ın gücü ve kurgusu yok. Bunu istemediğinden değil, onu sadece
sembolden öteye taşımayan başka üst akılları var. İşte bu sebeple biriken derin
hesaplaşmalar var. Çözüm sürecindeki masayı kimler devirdiyse, 6/7 Ekim
olaylarını kim yönettiyse, çukurları kim kazdıysa masum çocukları kim dağlara çıkarttıysa
kendi içinde çetrefilli bir hesaplaşma başlayalı çok uzun zaman oldu.
Mevcut partilerin tamamında, kendi içinden yeni partiler
çıktı. İrili ufaklı olsa da farklı siyasi iradeler oluştu.
AK Parti içinden Deva ve Gelecek Partisi,
CHP'den Memleket Partisi,
Türkiye Değişim Partisi,
MHP'den İyi Parti.
Bu durumda HDP içinden de yeni bir partinin çıkması, siyasi
konjonktür gereği çok şaşırtıcı olmaz.
Önümüzdeki günler, siyasi hareketin adresini HDP olarak
göstermekte...