'Hazret-i Muhammedsiz Müslümanlık' ve Tuzak Filmler!
“Alisiz Alevîlik” ne demektir, bilirsiniz.
Hiç duymamış olanlar için şöyle izah edelim:
Hazret-i
Peygamber’e (s.a.v) ilk iman edenlerden, İslam’ın kalplere ve cihana yayılması
için en fazla gayret gösterenlerden, Fahr-i
Kâinat Efendimiz’in en yakın dostu ve Sevgili Damadı Hak Dostu Hazret-i
Ali’nin (r.a.) yaşam şekline karşı oldukları halde…
(Sözde) Alevilik hattından yürüyerek menfaat
elde edebilmek için “Alevilik”
inancını istismar edenlerin
uydurması.
Kur’an ve Sünnet’e karşı olanlar, Kuran ve
Sünnet âşığı Hazret-i
Ali’ye de karşıdırlar hâliyle.
“Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben de
Aleviyim!” vurgusu bu istismara
karşı bir duruş.
“Bir yandan Alevî olduğunu söylemek, diğer
yandan da Hazret-i Ali’nin yaşam şekline karşı olmak nasıl bir şey?”..
Ne yaman çelişki?
Bunları “Alisiz Alevilere” sormak gerek!
H H H
“Hazret-i Muhammedsiz Müslümanlık” dedik ya…
İslam’ın bu milletin ruhuna, benliğine
işlediğini ve İslam’ı direkt olarak hedef almanın çıkar yol olmadığını çok iyi
bilen “istismarcılar”, ince
ince “Hz. Peygamber’in
pratiklerini yok sayarak” ya
da o pratiklerin tamamını “o
günün şartlarına” hapsederek yol almaya çalışıyorlar.
Bu zihniyete göre, mealinden Kur’an okumak yeterlidir!
Sünnet diye bir şey yoktur!
“Hadisler” bugünün insanı için yol gösterici olamaz!
Şimdi aklıma geldi:
Gençlik yıllarımızda epeyce tartıştığımız
Alisiz Alevilik akımının önde gelenlerinden biri, “Namaz Tanrı’yı anmaktır. Onun şekli şemali
değil, ruhu önemlidir. Dolayısıyla, biri Tanrı’yı göbek atarak anıyor ve buna
namaz diyorsa, o namazdır!” demişti.
Kendisine, “Siz de gusül abdesti alırsınız değil mi?” diye sorduğumda da,
“Elbette alırım!” karşılığını vermişti.
“Peki nasıl alırsınız?” diye
birkez daha sorduğumda ise, bildiğimiz “gusül alış şekli”ni
tarif etmişti.
Hazret-i Peygamber’in (s.a.v.) tarif ettiği
şekli!..
Kur’an-ı Kerim’de gusül abdesti emri yer alıyor
ama abdestin tam olarak nasıl alınacağını Hazret-i Peygamber’den öğreniyoruz
biz.
Tartıştığımız Alisiz Alevi de 'Aynı Kaynak'tan öğreniyormuş da, bunu inkâr ediyormuş
demek!
Bugün işler daha da sıkıntılı...
“Bekâra gusül gerekmez” kafasını bile görüyoruz!..
Hem de nerelerde!
“Hazret-i Peygambersiz, Hazret-i Muhammedsiz
İslâm ve Müslüman”
tarifi yapanlar da, tıpkı Alisiz Alevilik iddiasındakiler gibi yaman çelişkiler
içindeler.
Her neyse ne, elbette farklı düşünenler
olacaktır.
İstismar edenler de olacaktır.
Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ve Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) hadisleri bunları haber veriyor ve bütün Müslümanları ikaz ediyor.
Bize düşen bu akımlara, tuzaklara karşı dikkatli olmak.
Zokaları yutmamak!..
“Zokaları yutmamak “ deyince…
Dikkatinizden kaçmıyordur herhalde…
Son vakitlerde “İslami” görünümlü tiplerin yer aldığı bir takım dizilere ya bakmışsınızdır ya da sosyal medya üzerinden haberdar olmuşsunuzdur.
(İnternet üzerinden)
Streaming hizmeti filan işte!..
İnceden inceye, “Kuran ve Sünnet’i esas alan Müslümanlar
bağnazdır, çıkarcıdır, sıkıcıdır” mesajları veriliyor bu dizilerde.
Aynı zamanda, “Örnek Müslüman” olarak
öne çıkartılan bazı tipleri görüyoruz.
Faize de, zinaya da inceden inceye “hoşgörü”.
Faize “ihtiyaç”
sosuyla hoş görü, gayri meşru kadın erkek ilişkilerine ‘Ne yapsınlar, birbirlerine aşıklar!’ sosuyla hoşgörü!
“Aşklarını doyasıya yaşamak istiyorlar ama
bağnaz anne, baba engel oluyor!” göndermeleri!
Kişilikleri bastırılmış “bağnazlar” ve “özgürlüklere yelken açan” çağdaşlar!..
İnce ince işleniyor!..
Başörtüsü yasağına arka çıkan tipler yapıyor
bunu; hem yasakçı hem de maneviyatçı!
Sağdan yaklaşan Şeytan misali!
Hani…
“Bir kişi Hazret-i Muhammed’in Peygamber
olduğuna inanmıyorsa da pekala cennete gidebilir, sonuçta bir Tanrı’ya
inanıyor!” diyenler var ya…
İşte, öyle bir şey!
Tabii bunlar seyredenler, , ayakkabı ile
girilen evlere, oralardaki “Allah
kelâmı” na (…) bakınca, “A bak ne iyi bir şey!” diyebiliyor.
“Sağdan yaklaşan Şeytan’ı” fark edemeyebiliyor.
Nasıl bir oyunun oynandığını, zeminin nasıl
kaydırıldığını fark edebilmek bugünün karmaşık dünyasında kolay değil.
En pis ilişkilerin “kadın hakları savunuculuğu” maskesiyle ekranlara getirildiği ve gayri meşru münasebetlerin, eşcinselliğin
tekrarlana tekrarlana “kanıksatılmaya”
çalışıldığı bir vasatta…
Birçok insan, büyülenmişçesine bakıyor bunlara.
Çoğu vakit de kafa dağıtmak için bakıyor;
günlük sıkıntıların pençesindeki insan, bir “kaçış hattı”, bir
“mağara” olarak, buralara sığınıyor.
Ve zokaları da “güzel
güzel” yutuyor.
Araştırmayan, soruşturmayan, arka plânı merak
etmeyen insan, zokayı kolaylıkla yutar.
Zeminler böyle böyle yumuşatılır, aşındırılır
ve kaydırılır…
Ondan sonra da…
Malûm işte, bunalımlardan bunalımlara!..
Bakın bir misal vereyim de, “filmlerin arka plânları”nı merak etmeye yeni başlayanlar için iyi bir
adım olsun:
Bir vakitler, “Şaban” ismi epeyce yaygındı.
Sonra sonra…
Çocuğuna “Şaban”
ismini koyanların sayısı iyice azaldı.
Bugün ise adeta “yok olma” noktasına geldi.
Sadece “Şaban”
değil, “Recep, Ramazan” isimleri de çok azaldı.
Recep, Şaban, Ramazan ve film sektörü!
Geçenlerde duydum:
Birisi arabasını piyasa değerinden çok yüksek
bedelle satmak istiyor.
Karşısındaki de ona “Bu arabayı, bu fiyata alacak bir Şaban bulabilirsen ne alâ!” diye karşılık veriyor!
Bizim güzelim “Şaban”ımızı ne hale getirdiler, bir bakar mısınız?
Birçok güzel kelimemizi, kavramımızı ne hallere
düşürdüler, bir bakar mısınız?
H H H
Biraz tefekkür lütfen!..