Dolar (USD)
34.45
Euro (EUR)
36.14
Gram Altın
3005.84
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ağustos 2018

Hazine olan 'Hazire'lerimizi yeni camilerde de kurmalıyız

Ecdadımızın bilhassa büyük camilerde ve medreselerde kurduğu hazireler birer hazine değerinde. Yeni camiler yapılırken bu gelenek korunmalı ve özellikle büyük camilerin bir kenarında 'hazire'ler hazırlanmalıdır.

Zaman zaman dostlarla bazı tarihu00ee mezarlıklara gidiyor, orada kültür, sanat, medeniyet ve inanç dünyamızda iz bırakmış bir çok büyüğümüzü kabri başında ziyaret ediyor, ruhlarına fatihalar okuyup dualar ediyoruz. Yine böyle bir kabir ziyaretini sosyal medyada paylaşınca Oğuzhan Kantar adlı arkadaşımdan şöyle bir mektup aldım: "Efendim bu tip önemli şahsiyetlerin mezar mevzuuna fakirin küçük bir katkısı olsun. Uygun olan platformlarda siz de dillendirirseniz sevinirim. Demem o ki, malum Osmanlı medeniyetimizde bir hazire kültürümüz var. Tekkelerde, medreselerde, camilerde mutlaka hazire bölümü olur ve o tekkenin şeyhi o medresenin müderrisi vesair o hazineye sırlanırdı. Son yüzyılımızda istisnalar hariç bu kültür de unutuldu. u00c2cizane fikrim odur ki bilhassa din, sanat, kültür gibi önemli sahalarda yetişmiş önemli şahsiyetlerin kabirleri, mutlaka yeni camilerimizde oluşturacağımız yeni hazirelerde olmalı ve bu önemli şahsiyetler binlerce insanın defn edildiği ve bu kalabalık içerisinde mezarlarının kaybolduğu şehir mezarlıklarında olmamalı."

Ufuk açan mektup

Doğrusu bu mektup benim ufkumu açtı, zihin dünyamı zenginleştirdi. Esasında camiler hakkında bir yazı düşünüyordum, lakin bu hazine değerindeki mektup, benim gönlüme önce 'hazire sevgisi'ni düşürdü. Evet niçin olmasın? Şimdi bir çok yerde yeni ve büyük camiler yapılıyor. Bu camilerin projeleri çizilirken, Fatih Camii gibi mihrap kısmının arka tarafında niçin birer hazire düşünülmesin? Bu kadar büyük olmasına da gerek yok. Arsa durumuna göre küçük hazireler de pekala mümkün. Mesela camiyi yaptıranlar ile mabedin bulunduğu semtin alimleri, sanatkarları, şairleri, yazarları ve camiye hizmet etmiş kişiler bu hazireye niçin defnedilmesin?

CAMİ VE ÇEVRESİ AHİRETİ HATIRLATMALI

Son zamanlarda yeni yapılan bazı büyük camilerin altlarında dev çarşılar inşa ediliyor. Halbuki bu mağazaların enva-i çeşidi zaten her yerde mevcut. Bilhassa AVM'lerde tüketime dayalı bu dükkanlar, mebzuliyetle bulunuyor. Camiinin altında ille de bir ek bölüm yapılacaksa bu ancak bir sohbet alanı ve ebru, minyatür, tezhip ve hat gibi klasik sanatlarımızın ürünlerinin sergileneceği veya satılacağı dükkanlar olabilir. Ve elbette zengin bir kütüphane de şart. "Kıraathane"ler mabetlerimizin yakınlarında olsa fena mı olur? Vatandaş önce camide ibadetini yapar, sonra da kıraathaneye geçer kitabını okur. Emekli vatandaşlar, namaz vakitleri arasında burada oturup dostlarıyla sohbet ederek, çaylarını içip kitap okuyabilmeliler. Bilhassa Osmanlı mimarisinin ihtişamını ve zarafetini aksettirecek camilerin bazı bölümleri, bugün de rahatlıkla yaşatılabilir. Mesela sebiller, şadırvanlar ve bilhassa hazireler...

HAZİRELER BİRER AÇIK HAVA MÜZESİDİR

İstanbul, Bursa, Edirne ve Manisa gibi Osmanlı mimarisinin hakim olduğu tarihu00ee şehirlerimizdeki camilere baktığımızda, umumiyetle hazire bölümünün unutulmadığını farkederiz. Ecdadımız türbelere, dergahlara ve medreselere hazire kurduğu gibi bilhassa büyük camilere de hazire dediğimiz bu küçük mezarlıkları yapmıştır. Fatih Camii haziresinde başta Fatih Sultan Mehmed'in türbesi ile birlikte pek çok ilim, fikir, sanat ve din adamının kabirlerini görürüz. Süleymaniye Camii, Mihrimah Sultan Camii, Yavuz Sultan Selim Camii de bu şekildedir. Ancak küçük mescitlerde de bu geleneğin yaşatıldığını görürüz. Mesela Cağaloğlu'ndaki Molla Fenari Camii'nde de beş on kabirden meydana gelen küçücük bir hazire vardır.

MEZARLIKLAR ARTIK ŞEHİRDEN ÇOK UZAK

Bilhassa büyükşehirlerde merkezdeki mezarlıklar dolduğu için artık vefat eden insanlarımız çok uzak yerlere götürülüp defnediliyor. Ve ne yazık ki "Gözden uzak olan gönülden de ırak olur." sözüne uygun olarak mevtanın yakınları hatta ailesi bile sevdiklerinin mezarlarını sıklıkla ziyaret edemiyor. Anadolu'da mezarlıklar kısmen şehre yakın olduğu için böyle bir problem yaşanmıyor. Ama mesela İstanbul öyle mi? Şairlerimizden Muallim Naci'nin Divanyolu'ndaki 2. Mahmud Türbesi haziresinde olan kabri sıklıkla ziyaret ediliyor da Mustafa Necati Karaer'in Hasdal Mezarlığı'nda olan kabri ile İlhan Geçer'in Kocatepe Mezarlığı'ndaki kabri ziyaret edilmiyor. Hatta İlhan Geçer'in mezarının kayıp olduğu bile söyleniyor. Halbuki oturduğu Göztepe taraflarındaki bir hazireye defnedilebilseydi böyle bir durum yaşanmayacaktı.

Mimarlar hazireleri unutmasın

"Yeni camilerimizde hazireler de yapılsın." fikrine mimarlarımız sahip çıkmalıdır. Bilhassa 90 bin camiden sorumlu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda ön çalışmalar başlatmalıdır. Bilmiyorum bu konuda mevzuata aykırı bir hal olur mu? Bir yasaklama varsa bu engel mecliste kaldırılabilir ve biz hazirelerimize yeniden kavuşabiliriz. Tabii ki yeni camilerin estetik olarak inşa edilmesi için büyük bir hassasiyet gösterilmelidir. Camiler, şehirlerin kalbi ve ruhudur. Müminlerin göznuru, sığınağı ve huzur bulduğu en iyi mekanlardır. "Allah'ın evi" olarak kabul edip benimsediğimiz camilere, yüreğimizle ve bütün benliğimizle sahip çıkmalıyız. Türkiye'mize ışıl ışıl güzel camiler yaparak "çil çil kubbeler serpen" büyük dahi Mimar Sinan'ın ruhunu şad eden iyi sanatkarlarımıza, aziz mimarlarımıza gönüller dolusu selam olsun!

Harika şadırvanlar, Sebiller ve çeşmeler

Büyük medeniyet kuran milletlerin çocukları, atalarının yaşadığı güzellikleri günümüze de taşımalıdır. Mesela ecdad köşe başlarında, merkezi yerlerde sebiller inşa etmiş. Tamamen sevap kazanma niyetiyle... Yoldan gelip geçenler, buradan su ve şerbet içerek susuzluklarını gidersinler, serinlesinler diye. Bu gaye ile yapılmış bir sebilde bugün ayakkabı satılıyorsa burada bir tuhaflık vardır. Bir çok camiyi ihya ederek takdir gören Vakıflar Genel Müdürlüğü, sebillere de, çeşmelere de bakmalı. Onların da kuruluş amaçlarına uygun şekilde kullanıp kullanılmadığını kontrol etmelidir.

Kuşevleri merhamet medeniyetimizdir

Şimdi biliyorum bazı mimarlar bu yazıyı okuyunca kızacak ve bu teklifleri gereksiz külfetler olarak görüp "Ne gerek var?" diyeceklerdir. Ama ben bu konuda yine de ısrarcıyım. Geçmişte camilere, medreselere, tekkelere kondurulmuş olan o zarif, küçük ve anlamlı kuşevleri bugün de yapılabilir. Hiç de zor değil. İsterlerse bu minyatür yapıları, aksesuar saysınlar. Yeni yapılan camilerin bir köşesini kuşevleri süsleyebilir. Çocuklarımız bunları görüp de meraklandıklarında ve büyüklerinden bilgi aldıklarında ecdada sevgileri ziyadeleşmez mi? Camilerin tepelerine konan kuşları gördükçe bütün hayvanlara olan muhabbetleri ve merhametleri artmaz mı?