Dolar (USD)
35.36
Euro (EUR)
36.60
Gram Altın
2956.98
BIST 100
9830.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Eylül 2019

Hazin son

Türkiye, yıllardır İngiliz, Alman, İsrail, Amerikan ve Rus lobilerinin, şirketlerin, istihbarat birimlerinin çatışma alanı olan bir ülkedir.

Bu çatışma, medyada, siyasette, akademi ve iş dünyasında da varlığını hâlâ devam ettirmektedir. Her yapı kendi networkunu kurarak içerideki nüfuz alanını genişletme çabası içerisindedir.

Kimi küçük hesaplar yaparak, makam-mevki, zenginlik, itibar uğruna bu kliklerin etrafında kümeleşmekte kimileri de profesyonel anlamda ülkenin altını oymak için faaliyet yürütmektedir.

Herhangi bir yapı içerisinde yer almayan, ülkesinin âli menfaatleri uğruna hesap kitap yapmadan mücadele eden samimi insanlar da bu çatışma alanı içerisinde kendi varlıklarını güç bela muhafaza etmenin yollarını aramaktadır.

Çünkü bu bir avuç insan farklı güçlerin, lobilerin, kliklerin namı hesabına iş tutmadıkları ve bu çerçevede kontrol edilemedikleri için ne medyada ne de siyaset dünyasında istenmemektedir. Oysa hakikati haykıranlar işte kendilerine vebalı muamelesi yapılan bu insanlardır.

Tayyip Erdoğan’ı başından beri destekleyen ve onu milletin seçilmiş lideri olarak gören bu fakirin de Allah’a en çok şükrü bu noktadadır. Yani bugüne kadar savunduğu ve arkasında durduğu fikirlerin buraya ait olmasıdır.

Erdoğan’ı da dünya görüşüne, inancına ve fikirlerine uygun bir politika izlediği için destekleyen ve onu kendinden gören benim gibi insanlar için Erdoğan öldükten sonra da değişen bir şey olmayacaktır.

Partisinden ihraç edildikten sonra Ahmet Davutoğlu’nu eleştiri bombardımanına tutan bazı kalemleri, siyasetçileri ve akademisyenleri görünce hayretler içerisinde kaldım.

Beni hayretler içerisinde bırakan şey; eleştirilmesi gereken çok önemli kritik dönemlerde eleştirmeyenlerin, kendini saklayanların, “Yüreği boyundan uzun adam”, “WeLoveDavutoğlu” gibi tuhaf kampanyalar icat edenlerin bugün inanılmaz derecede Davutoğlu’nu eleştirmeleridir.

Ne diyelim bazıları da geç hidayete eriyor.

7 Haziran seçimlerinden hemen sonra (evveliyatı da var) “Yeni Türkiye’yi Kasımpaşalı Erdoğan değil ancak akıllı AKP’liler inşa edebilir” şeklinde özetlenebilecek tuhaf bir algı operasyonu başlatıldığında mesele aşağı yukarı netleşmişti.

Ne var ki Mahçupyan Severler Derneği’ne üye yazarlarımıza göre kutsal bilge mertebesine yükseltilen bu arkadaşı eleştirmek neredeyse insanlığa, kültüre ve siyaset bilimine bir hakaret olarak takdim ediliyordu.

O gün onlara “Mahçupyansız bir dünya mümkündür” demiştim ama laf anlatmak ne mümkün.

1 Kasım seçimlerinden hemen sonra FETÖ yayın organlarında “Yeni bir lider geliyor” türünden yazılar kaleme alınırken ve Hürriyet Gazetesi “Yeni bir lider doğdu” manşetini attığında da bir şey demiştim.

“İçeriden CHP ile kurulacak bir koalisyon, yükselen kutuplaşmayı minimuma indirecek, başkanlık sisteminden vazgeçilip ülke Davutoğlu'nun liderliğinde daha yumuşak ve entelektüel bir zeminde yoluna devam edecekti” şeklinde özetlenebilecek bir plandan bahsetmiştim.

Kaldı ki Abdullah Gül de “17-25 Aralık’la ilgili dosyaların yeniden açılması ve Cumhurbaşkanı’nın durumunun yeniden görüşülmesi” şartını koyan CHP ile koalisyon yapılmasını boşuna istemiyordu.

Çünkü (bugün inanılmaz bir Davutoğlu eleştirmeni olan) bir yazarımıza göre; “Çok ama çok derin bir toplumsal ayrışma yaşıyorduk. Bu ayrışmanın bir adım sonrası cepheler ve çatışmaydı. Yani iç savaş!”

Anlayacağınız; Davutoğlu ilaçtı yani!

Onu eleştirenler de anında; fitneci, çapsız, seviyesiz, liyakatsiz, haşarat, paranoyak, kripto, ajan, pelikancı vs. şeklinde yaftalanarak oyun dışına itiliyordu.

Oysa o günlerde Davutoğlu’na şöyle bir teklifte bulunmuştum; “Size uzlaşma telkinleri yaparak Erdoğan’ın/Türkiye’nin direncini kırmak isteyenlerin tuzaklarını boşa çıkarmalısınız. ‘Başkanlık’ artık birinci gündem maddeniz olmalıdır. ‘Tek liderimiz Erdoğan’dır’ diyerek bu oyunu bozmalısınız.”
Ne var ki bunlar olmadı. Oysa o gün bu işi bitirebilirdi.

Bugün içeride partileri bölüp, tüm farklı kimlikleri bir potada eriterek karma yeni bir sosyoloji ile Erdoğan’ın Türkiye hedefleri geriletilmek istenmektedir. Korkunç derecede bir sanal algı terörü ile karşı karşıyayız.

Dolayısıyla karşımızda terör örgütlerini de içine alan büyük bir ittifak tesis edildi. Bunu yarmanın yolu; dili, ırkı, rengi, mezhebi ne olursa olsun tüm vatanseverleri bir araya getirmektir.