Hayy'dan Hu00fb'ya koşan ahir zaman dervişi
Matem; ümmetin kalbine hançer gibi saplanmış bir türlü çıkmıyor. İmam Hüseyin ve 72 yoldaşının 1373 yıl önce Kerbela'da şehit edilişi hala tazeliğini koruyor. 'La ilahe illallah' diyenlerin sokaklarında oluk oluk kan akıyor. Filistin'den Suriye'ye, Irak'tan Mısır'a, Tunus'tan Yemen'e, Afganistan'dan Pakistan'a, İran'dan Türkiye'ye her yer yerde feryadlar yükseliyor. Hala her yer Kerbela. Nusrete çok ihtiyacımız var.
***
Üstad Necip Fazıl'ın, "Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti / İyi insanlar iyi atlara binip gitti" dizelerinin aktığı zaman diliminde imdadımıza bir ahir zaman dervişi yetişiveriyor. "Hayy'dan Hu00fb'ya" giderken bıraktığı güzel şeylerden ikram ediyor. Arşivinde biriktirdiği kareler hapsedildiği zamandan fırlayarak, Ali Emiri Kültür Merkezi'ndeki nefeslere karışıyor. Ak sakallı, nu00fbr yüzlü pir-i fani doğum gününde (25 Kasım 1958) toplaşan leylalarına mecnu00fbn misali tebessüm ediyor. "Ah leyla; ne kadar masum, ne kadar asil, ne kadar mahcub, ne kadar temizsin" diyor.
Sonra duraksıyor, gümüşten altına dönüşen sakalını sıvazlayıp "O, yalnız yaşar, yalnız yürür, yalnız başına vefat eder ve yalnız başına haşrolunur" denilen adamı hatırlatırcasına sonsuzluğu fısıldayan çöl ve gökyüzü altındaki leylalarına bakıyor.
Göklerde yıldızlar yanıp yanıp sönüyor, şimal tarafından beyaz bulutlar gecenin karanlığına ağır ağır ilerliyor. Parmaklarının arasındaki Maltepe sigarasından derin derin çekip; "Ben kendimi çok anlattım, biraz da siz beni anlatın" diyor.
Aşka inanmış, aşkı tatmış mecnu00fbnun "kar kelebekleri", "bir hüzün yolcusu" misali gönül okyanusuna yelken açıyor. Kimisi İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden, kimisi Millu00ee Türk Talebe Birliği'nden, kimisi Çınaraltı'ndan, kimisi Sahaflar Çarşısı'ndan, kimisi İLESAM'dan, kimisi Yeni Şafak'tan heybesine doldurduğu yaşanmış hikayeleri "Hayy'dan Hu00fb'ya" yürüyen bir dervişin huzurunda anlatmaya başlıyor.
49'una 5 daha katan Nusret Özcan ağabey süku00fbt içinde anlatılanları dinliyor. "Sevgili"leri kendisine olan muhabbetlerini ikrar ettikçe, gülümsüyor. Yokluğunun farkına varanların arasında gezinip, onları teselli ediyor.
Belli ki, dostlarını çok özlemiş. Aşk ritmine yakalanan kalbi heyecandan pıt pıt atıyor. "Hoş geldiniz" derken kimisine gülümsüyor, kimisine yeni sırlarını veriyor, kimisine latife ediyor. Muallasını görünce gözlerinin içi gülüyor; "Sen benim biricik aşkımsın" diyor. Sonra bir bu00fbse konduracak oluyor leylasına, utanıyor. Mahcup bir delikanlı edasıyla yanakları kızarıyor.
***
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü'nün tertiplediği "Hayy'dan Hu00fb'ya Nusret Özcan" matinesi başlıyor. Herkes birer birer boş bulduğu koltuğa oturuyor. O, gök kubbenin altında özlediği misafirlerini süzüyor. Moderatör mikrofona üfleyip 5. kez "Nusret Özcan'ı nasıl bilirdiniz?" diye soruyor. En ön sırada oturan Abdurrahman Şen, bütün dostlar adına "iyi bilirdik" diyor.
Sonra da, "Kars Kalesi'ne kızıl bayrak asmışlar" deyince "gümüş sakal" yerinde duramıyor. Dostlarına poz verdiği devasa tablonun içinden fişek gibi fırlıyor. "Aaah ulan ah! Ben izinde olmayacaktım da asacaklardı kızıl paçavrayı o kaleye! Gösterirdim günlerini..." deyiveriyor. Şen'lenen gönüllere nusret gibi bir "Cemre" düşüyor.
"Ne kral adammışsın"meğer be Nusret ağabey. Pencereden vuran keskin ışık sakallarını parlatıyor. Çenen sürekli oynuyor, dudakların kıpırdıyor. Başın Rabbinin önünde eğilmiş Kur'an okuyor. Ben değil, Fadime Özkan'ın çektiği fotoğraf böyle diyor. Abi, Özlem Albayrak "sigaramın dumanına sarsam saklasam seni / gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri" dizelerinin peşinde koşarken tıpkı seni çağrıştırıyor.
Hadi ben neyse... Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde program arası dumanını dumanına karıştıran, Eyüp'teki fuarda imza gününde yalnızlığını paylaşıp, "leyla ile mecnu00fbn" kitabına"iki cihanda yolumuzu 'aşk' aydınlatsın" notunu düşürten bir yolcuyum. "Meğer leylan pek de güzel değilmiş, bütün sıkıntıların bunun için mi?" muzipliğime, "Hayır gönlümdeki leyla için!" cevabına hasta olan bir mecnu00fbnum!
Azizim, "Bir adam ancak bu kadar istikrarlı bir şekilde özlenir" ifadesindeki efsunlu halini dostların hala çözemiyor. Cümlelere can vermekte mahir Erkan Mumcu, seni görünce diyecekleri boğazında düğümleniyor. O şehirliliğin, peygamber ve ehl-i beyt sevgin, sohbetlerin, kızgınlığın ve yumuşak huyluluğun arasında kavileşen bağa tekrar tekrar biat ediyor. Aşk makamında yazdığın şiirlerini öve öve bitiremiyor. Aşka dair anlatılanlarla, Mualla hanımefendi senin leylanda imgeleşiyor.
Söz; Abdurrahman Şen'den Ebubekir Kurban'a, Yaşar Şadoğlu'ndan Ekrem Ayyıldız'a, Alper Kanca'dan Ali Murat Güven'e, Mümin Vatansever'den Mehmet Şeker'e, Şadi Çarsancaklı'dan İsmail Yeşilbağ'a, Süleyman Açıkalın'dan Gülcan Tezcan'a adeta leylasına yeniden kavuşmuş mecnu00fbn misali titreye titreye sema edercesine dönüp dolaşıyor.
****
Sıra sancıların en büyüğünü çeken, pencere önlerinde Nusretinin yollarını beklemekten bu00eetap düşen leylaya yani Mualla hanımefendiye geliyor. "Ona sizlerle çok vakit geçirdiği için sitem ederdim.'Söz uçar yazı kalır' diyerek yazması yönünde çok ısrar ederdim. Meğer ne kadar yanılmışım. Söz uçsa da bir yerlerde kalıcı iz bırakırmış. O bizlere ahde vefayı ve sizin gibi güzel dostları bıraktı" diyor. Nu00fbr yüzlü ahir zaman dervişi, 'üzgünüm leyla' mahcubiyetine bürünüyor.
****
Söz bitiyor. Nusret abiyle ayrılma vakti geliyor.
Haydi abi sen de gecikme, Eyüp sırtlarında Üstad Necip Fazıl ve Hilmi Oflaz seni bekliyor.
Selametle...