Hayırsız!
Bir
insan, tüm hayatı boyunca pek çok dert, pek çok ahlaksızlıkla karşılaşır.
Dertlerin oluşması ve devletlerin batması parasızlıktan değil eğitimsizlik,
akılsızlık ve ahlaksızlıktandır. İnsanın
ve toplumun hayatını zindan eden dertlerin kimisi önceden öngörülebilirse de
kimisi öngörülemez.
Her tür
derdi aşmak ve dertleri çözmenin yolu insanı ideale en yakın şekilde eğitmekle
başlar. Sonrası ise insanın aklını çok iyi derecede kullanmasını sağlamak ve
nefs terbiyesini yoğun yaşattırarak güzel ahlak sahibi olmasını sağlamaktır.
İnsan
teki olarak birey; bu eğitimi, bu aklı kullanmayı ve bu nefs terbiyesini tek
başına asla elde edemez, tek başına bunları asla sağlayamaz. Bu özelliklere
sahip olabilmek için tüm topluma ve tüm kurumlara ihtiyacı olacaktır.
İnsanın
kişisel özellikleri ve aldığı eğitim tamamıyla insanın sahip olduğu kaliteyi
belirler. İnsan teki olarak bireyin kalitesi; toplumun, kurumların ve devletin
kalitesini belirler. İnsan ve toplum dertlerden, sorunlardan, kalitesizlikten,
ahlaksızlıktan şekvacı ve çözümün geç gelmesinden mustarip ise insan ve toplum,
kendisini kendisine şikâyet ediyor demektir. Devlet dâhil tüm kurumların, her
tür grup dâhil tüm toplumun aynası insandır.
İnsan ve toplumda bir eğitimsizliğe, bir
akılsızlığa, bir ahlaksızlığa denk gelince ne yapacaksınız?
“Bana ne!” mi diyeceksiniz?
Köşenizden seyirci mi kalacaksınız?
İnsanın
sosyal hayattaki edebi, görgü ve nezaketi, muhabbet ve hürmeti, vatan evladı
olma gibi akla gelecek bütün özelliklerini; insanı eğitmeden, akıllandırmadan
ve nefs terbiyesi verip güzel ahlaklı yapamadan kaliteli yapamazsınız. O zaman
yapılacak bellidir: İnsanı kaliteli yapmak, toplumu kaliteli yapmak,
kurumlarınızı bunlara göre kurmak ve şekillendirmek zorundasınız.
İnsanın
eğitimi noksansa ahlaksız, görgüsüz bir yolcu olarak otobüste tramvayda, aklı
yoksa terörist olarak dağda bayırda, nefs terbiyesi yoksa yetimin öksüzün,
komşunun malını gasp eden bir eşkıya olarak köyde şehirde her gün göreceksiniz
demektir.
Otobüste
yer verilmediği için ayakları şişen bir gebe kadının, bir ihtiyarın yakını siz
olsanız..
Ateşli
silahla şehit olan vatan evladının çocuğu, kocası, karısı, ebeveyni siz
olsanız..
Terbiyeden
yoksun bir edepsiz, bir ahlaksızın gasp ettiği mal, mülk, akıl, hak ve
hürriyetin sahibi siz olsanız..
“Bana ne! mi diyeceksiniz? Yoksa… Ben yandım,
yakınım yandı, başkaları da yanmasın. Başkaları için ben ne yapabilirim? deyip
her biri sorun ve dertleri öngörmekle insanın sorun ve derdini çözmekle
mükellef, toplumun ve kurumların kalitesini arttıracak kurumlar kurmak ve
yürütmek için sefere çıkan bir insan, bir toplum mu olacaksınız?”
Eğer “Bana ne!” diyorsanız ve sadece köpüklü kahve yudumlayıp çıkan
eğitimsizlik, akılsızlık ve ahlaksızlık yangınını seyrediyorsanız hiç kimse
kendine ne kaliteli bir Müslüman ne de kaliteli bir insan desin.
Tabi ki de insan ve Müslümansınızdır.
Ancak “Sizin en hayırlınız, insanlara en hayırlı olanınızdır” hadisini en
ahlaklı, en kaliteli insan Hazreti Peygamber boşuna söylememiştir. Boşuna
söylemediğine, söylemeyeceğine göre ya hayırlı olunmalı ya da hayırlı
olunmalıdır değil mi? Yoksa sadece hayırsız olarak kala kalırsınız.