Hayırperver millet
KİM bir iyilik getirirse ona bundan daha hayırlı karşılık vardır.
Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar
ceza görürler. (Kasas Süresi, 84)
“Bir mümin, aç bir mümini doyurursa, Allah da o kimseyi
cennet meyveleriyle doyuracaktır. Yine bir mümin, susuz kalan bir mümine bir
şeyler içirip susuzluğunu giderirse, Allah kıyamette ona (misk ile mühürlenmiş
lezzetli bir içecek olan) ‘Rahîk-ı Mahtûm’dan içirecektir. Yine bir mümin,
elbiseye ihtiyacı olan bir mümini giydirirse, Allah da ona cennetin yemyeşil
elbiselerinden giydirecektir.” (Tirmizî, Kıyâme, 18)
Daha onlarca ayet ve hadislerle örülmüştür bu milletin
inancı. İnancından aldığı bu güzelliği hayatına yansıtan bu aziz millet her
dönemde bu güzelliği sergilemiştir.
En son örneğini sosyal medya fenomeninin, Diyarbakır’da
çektiği sosyal deneyde gördük. Fenomenin çocuklara, “Param yok, bana yemek
alabilir misin?” sorusunun karşılığında aldığı yanıtlar sosyal medyada ilgi
odağı olduğu gibi bu milletin neslinde bu güzelliklerin devam ettiğini de
ortaya koymuştur. Sosyal deneye katılan gençlerin, yanına gelen kişinin aç
olduğunu söyleyince yemek siparişi verdiklerini, daha sonra kendilerine
sorulduğunda ise “Birinin ihtiyacı olduğunda cebinde varsa vereceksin. Olmazsa
eve götürüp misafir edeceksin” cevabı ise inancımızın güzelliğini sergilemektedir.
Bu olay bana Fatih Sultan Mehmed Han’ın, İstanbul’u
fethetmeye hazırlandığı sıralarda halkının durumunu görme maksatlı tebdili
kıyafetle yaptığı çarşı ziyareti geldi. Fatih Sultan Mehmed Han sabah erken
saatlerde yanına aldığı veziriyle çarşıda esnaf ziyareti yapar. Girdiği ilk
dükkândan birkaç şey ister. Dükkân sahibi kendisini tanımamakla beraber, arzu
ettiği şeylerden sadece birini hazırlayıp verir. Bunun üzerine Fatih Sultan
Mehmed Han diğer istediği şeylerin de hazırlanmasını söyler. Dükkân sahibi;
“Efendim ben sabah siftahımı yaptım. Komşum da henüz dükkânını yeni açmıştır.
Diğer isteklerinizi de ondan alınız.” der. Fatih Sultan Mehmed Han yan dükkâna
girer. İstediklerinden yine biri hazırlanmış ve yan dükkâna gitmesi
istenmiştir. O dükkân sahibi de komşusunun bu sabah siftah yapmadığı, diğer
alacaklarını da ondan almasını ister. Bu durum böyle devam eder. Alış verişi
bitiren sultanın ağzından şu cümle dökülür. “Allah’ım, değil bu milletle
İstanbul’u, dünyayı bile fethederim.”
Bu anlayıştı Osmanlı’nın dünyaya hâkim olduğu anlayış. Bu
anlayıştı Bizans halkının, Latinler’e borçlu kalmaktansa Osmanlılar tarafından
yönetilmeyi tercih etmelerinin sebebi. Bu anlayıştı Bizanslılara “Şehirde Latin
külahı görmektense Türk sarığını yeğlerim” sözünü söyleten. Yüzyıldır her türlü
sömürü altında olmamıza rağmen içimizden bu inancı ve bu duyguları söküp
atamadılar. Dilimizi değiştirdiler olmadı. Dinimizi değiştirmeye kalktılar
başaramadılar. Kültürümüzü yok etmeye çalıştılar o da olmadı. Üzerimizde kurdukları
tahakküm benliğimizde değişikliğe sebep olamadı. Gençlerimizden hep şikâyet
ettik durduk ama en zor zamanlarda bile gençlerimizin canı pahasına bu dini, bu
memleketi ve bu davayı nasıl sahiplendiklerini gözlerimizle gördük.
Çanakkale’deki kınalı kuzular gençlerdi.
15 Temmuz’da İstanbul boğazında ve yurdun her köşesinde
kanını ve canını feda edenler başta gençlerdi. Diyarbakır’da tanımadığı bir
kişinin ihtiyaçlı olduğunu zannederek karnını doyuran yine gençlerdi.
Üzerimize bir kâbus gibi çöken batının ve yüzyıldır
pençesinden kurtulamadığımız Sevr’in yüzüncü yılında içindeki o güzel inancı
kaybetmeyen bu aziz milletimizin yeniden o eski günlerine dönme arifesinde
olduğunu görüyorum.
Batının da korktuğu tam da bu işte..
Onun içindir yıllardır bize nefes aldırmak istememeleri.
Onun içindir sınır boylarımızda teröre destek verip
teröristleri beslemeleri.
Onun içindir Akdeniz’de kurgulanmak istenen oyunlar ve
gemilerimize saldırılar.
Onun içindir dünya gündeminde söz sahibi olan Türkiye’nin
hazmedilememesi.
Onun içindir Recep Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun
zihniyeti.
Bu zihniyet ve ona çanak tutanlar bu tarihi iyi okuması
lazımdır vesselam.